Her hayatın hüzünlü bir hikayesi vardır derler ya, ama kimi insanların bir değil onlarca hüzünlü ve yürek burkutan hikayeleri vardır. Bizimkiside öyle işte! her acı bizi olgunlaştırır, yüreklerimizi adeta çelikleştirir. Mültecilikteki hayat hikayemiz ancak kendine benzer hayatlarda, hikayeler de hayat, teselli bulur.
Her kişinin hayata karşı dirençli, dirayetli ve metanetli olmasının yollarından biride avuntu ve tesellileridir. Bu avuntu ve tesellilerin bir hayat boyunca devam ettiğini zamanla görüyor insan.
Nasıl ki hacı hacıyı Mekke’de, hoca hocayı tekke de buluyorsa, nasıl ki yoksul hayatlar birbirlerini köprü altlarında, duvar diplerinde ve uçsuz bucaksız yerlerde buluyorsa, mültecilerde avrupa kolonilerinde birbirlerini kolayca bulabiliyorlar.Hele 2000 li yillarin başinda tanistigim internet araciligiyla yine gelişen teknoloji harikasi makinayla neredeyse ilişkilenmedigim insanimiz kalmamiştir. Yine Facebook,Twittir gibi hizlı iletişim sayfaları günümüzde ilişkilenmenin en etkili araclarılarıdan sadece bir kaçıdır..
Özlemimizi, hasretimizi ve elemini çektiigimiz memleketimize, ülkemize dönemediğimiz ve yasaklı olduğumuz içinde o özlem ve hasretimizi ya fotoğraflarla ya da kendimizi kimsesiz limanlara salarak yazilarimizdaki mısralarla ifade etmeye çalışıyoruz.
Bizim hikayemizde böyle bir hikaye ,ta Bingöl’den başlayıp Almanya’ya uzanan bir mültecilik hikayesidir..
1990 li yillarin başından başlayarak şimdiye kadar yaşananlarla dolu hayat hikayemizin sürgün kisminda onlarca aci keder dolu hüzünlü hikayeler vardir.
1959 yilinda Bingölde dogdum. Ögrenimimin tümünü Bingölde tamamladim. 1979'dan 1998 'e kadar Milli Egitim Bakanliginin taşra bölgelerinde öğretmen olarak calisiyordum. Ta ki Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesinde yargılanip ceza aldigim güne kadar, cezam Yargıtay’dan onaylaninca soluğu yurt dişinda aldim.
Peki suçum neydi?
1990 yilinda kardeşim PKK nin dağ kadrosuna katılmıştı. Kardeşim dağa çıktıktan sonra devletin kolluk kuvvetleri ailemize aman vermedi, baskı üstüne baskının yaninda acımasız ve kuralsız davrandilar ailemize. Bütün bu kuralsızlığın, acımasızlığın ve zulmün tek nedeni de; bir itirafçının alçakça iftiralarıdır.
Ayni itirafçi bir süre sonra duydum ki Diyarbakir zindaninda örgütün en üst sorumluluğuna kadar yükselmiş. Bu duyum benim ikinci infazim oldu.
Bir kişinin suçunun cezasını devlet bütün aileye ödetirmi? demeyin ödetir. Devletin bu acımasız ve kanunsuz yüzünü o zamanlar 65 li yaslarda olan babam ve anneme yapılan baskılarin dışında en acımasızını bize uyguladılar. Bütün bu baskilar bizleri sindirmek yıldırmak ve zayif düşürüp toplumumuza korku salarak teslim almak amaçlıydı. Adeta topluma bunların konumuna düşerseniz sizinde sonunuz böyle olur misali.
Bununlada yetinmediler.1990-95 yillari arasında müteakip defalar gözaltılar (enaz 20 )defa gözaltı olayı yaşadım ,günlerce,haftalarca soğuk nezarethaneler mekanim olmuştu. Bütün gözaltılardan alnımin akıyla çıkmayı, halkımın yüzüne bakmayı başarabidim. Aile fertlerimin tümü bu sindirme ve yıldırma taktikleri sonucu adeta çelikleştiler. Bu taktiklerde tutmayinca ortadan kaldirmaya yönelik komplolari devreye sokularak sonuç almaya çalıştılar. Gece yarıları kimliği ve sıfatları belirsiz kişilerce yapilan ev baskınlarında gözaltina alınmak istenmemiz,yine 1993 yılı Temmuz ayında Bingölden verilen istihbarat sonucu Elazig-Diyarbakir yol ayrımında beyaz Renault marka bir taksi tarafindan Otobüsten indirilerek alınmak istenmemize kadar, akla hayale gelmeyecek komplo ve pravakasyonların tümünü sagduyulu bir mantıkla boşa çıkarmayı basarmıştık. Geriye bir tek yol kalmıştı, cezalandırılıp cezaevinde tutulmak.
1993 yılında kardeşimle birlikte geceyarısı evime gelen bir pkk gerillası, ayni yılın sonbaharında tekrar şehire inince yakalanmiş. Kardeşimle birlikte vahti zamanında evime geldigini itiraf etmişti. Bu itirafcının yalan ve iftira dolu ifadeleri sürgün hayatımın başlangıcı oldu. İkı hafta boyunca emniyette sorguda tutulduk sonuçta mahkeme savcısı bizi tahliye etmişti. Ama devlet bunu içine sindirememis olacak ki sonrasında geliştirdigi koplolarla kardeşim Orhan'ı yine Bingöllü tanidik bir ailenin çocuguna,emniyetce hazirlanan iftira ve karalamaların altına imza attırılarak tutuklanmasını saglamışlardı. Bu tutuklamada eski Refah partili Bingöl Belediye baskanı Selahattin AYDAR'in rolüde büyüktü. Yeni secildigi Belediye başkanliği koltuğuna oturur oturmaz bütün Belediye personelini dağıtarak yada teslim alarak icraatlarına başladi. En çetin ceviz Hesap işlerinde calışan kardeşim Orhan'dı. Onu derdest edemiyeceğini anladiginda ise işi devlete havale ederek kurtulmaya calıştı. Bingöl Emniyet müdürlügüne resmi bir yazıyla Orhan'ı PKK li olarak ihbarda bulunmuştu. Bu ihbar yazısı bir ibret belgesi olarakta halen elimizde mevcuttur.
Sıra bana gelmişti, zaten 1992 de Konya'ya bir Türkmen köyüne bilinçli sürgün edilmiştim.Gittigim köy kasaba gibiydi ,üc mahalleden ibaret ilkel kosullarin en agir biçiminin hüküm sürdügü bir kasabaydı adeta.Milyonluk nufusa sahip şehirlerde bir ocak bulunurken ,beşbin nufuslu bu kasabada iki Ülkü ocaği bulunmaktaydı. Bir yil sonra inadına geri Bingöl'e dönmüştüm.
Ikinci sürgünüm ise Bingöl emniyeti,Jandarmasi ve Valiliginin ortaklaşa tezgahladığı koplo ile birimiz tutsak edilmiş ,ben ise Denizli iline sürgün edilmiştim. Orhan cezaevinden tahliye olduktan sonra mahkemeler Diyarbakir DGM lerde devam ediyordu. Nihai karar 1996'nin Eylülünde verilmiş dosya Yargitaya temyize gönderilmişti. Yargitayin onaylama müessesesi olduğunu biliyorduk.Nitekim öylede oldu .1998'e kadar devam eden Yargitay süreci 27 Şubat 1998 de cezai durumları yerel mahkemenin lehine onaylamıştı.28 Şubat 1998 de mültecilik hayatımızda böylece başlamiş oluyordu.
Ülkemden koparıldığım gün ile babamin ben mülteci iken ülkede vefat etmesi hayatımın en acı günleri oldu.
Ülkemden koparılmamın vakti gelmisti. Ankarada bana havaalanina kadar eşlik eden
Rahmetli babam ile Ismail Hakki MÜTEVELIZADE,yine Ahmet ELCI ve Cemalettin ÜNSAL arkadaşlarımla yaşadığım o duygusal anları hiç unutamadim. Ben uçaga dogru ilerlerken yolcu salonunun büyük camlarindan gidişimi izleyen babamin agladığını görüyordum.Uçaga bende gözyaşlarımı icime akıtarak gittim.Babam agladığımı görmesin istemedim, bu duruşum ona güc kuvvet verir diye düşünüyordum..
Ayrilik hikayem böyle başlamıştı.
Mültecilik zor bir iş derlerdi inanmazdım.Bu avrupa koşullarindada olsa böyledir.
1 Mart 1998 de Hamburg havaalanına indiğimde amcazadelerim Rüştü ile Mehmet beni karşılamışlardı. Rüştü dezam'in evinde bir ay tek başıma yaşamıştım. Günlük ihtiyaçlarım ben olmadığım zamanlarda onun tarafindan getirilip dolaba konulurdu.Allahı var hiçbirşeyin yokluğunu bana hissetirmedi.Kisa bir süre sonra Orhan'da Almanyaya kacak yollardan girmiş ve Hamburg'da buluşmuştuk.
Almanyaya iltica başvurusu için Köln şehrine geldik. Günlerce Köln'de kaldık bu arada bize defalarca evini açan Bingöllü hemşehrilerimize başta Akif DURAN abimize olmak üzere minettariz. Köln sokaklarini arşınlarken büyük sanatcımız Şıvan Perwer'in
"Li bajare kolonê Avrupa" şarkısı hep kulağımda çınlardi, çünkü şarkıdaki durumu yaşıyorduk.
Aynı hafta içinde Düsseldorf mülteciler dairesine başvurmuştuk. Yine ayrılık vakti gelip catmis ben çok uzaklara Bremen yakınlarındaki Oldenburg şehrindeki kampa verilmiştim. Kampta ertesi gün Bingöllü bircok kisiyle karşılaşmış aylarca birlikte kalmıştık. Kamp yaşamı bana çok agir gelmiş olacak ki hastalanmış cildimde pul pul kizarik ve yaralar oluşmuştu. Çünkü hijyenik bir ortam degildi. Nitekim kampta Arnavut serserilerinin saldirilarinada maruz kalmış,Iki genc arkadaşımız ölümden dönmüşlerdi.
Kampa sık sık yayın ve bagış almaya gelen PKK calışanlarına ilk orada rastlamiştim. Uygulamalar sahiplenme amacli hiç degildi, tamamen siyasi çıkar temelinde bir ilikşkiydi. Zaten mültecisiniz kapmta barınıyor ve parasızsınız. Kamta kalanlar kendi paraları ile etkinliklere götürülür ve harcamalarınızıda kendiniz karşılıyordunuz. Arnavutlarin saldirisinin misillemesini istedik maalesef bizim için hayal kırıkliği oldu. Ama Allah var demogoji, ajitasyon ve laf kalabalığı konusunda PKK nin üstüne tanımam. Muazzam bir biçimde kitleyi istedikleri yere sürükleyebiliyorlar.
Üç ayin sonunda oturum pasaportuma kavuşmuştum. Istedigim yere artik gidebiliyordum Türkiye haric. Bir yılımız gerideki aile fertlerimizi yanimiza almakla geçmişti. Bu arada ülkede görüşemediğimiz dagdaki kardeşimizle telefon vasıtasıyla ilişkilenmiştik. Buda bizim icin bir baska sevincti..
Kardeşim 12 yıl dağda kaldıktan sonra dağdakilerle fikir ayrılığına düştü ve o da mülteciler kervanına katıldi. Son derece inançlı olan annem Batman cezaevinde, babam ise Muş cezaevinde 4 der ay yatmışlardı. Aynı şekilde Izmir'deki kız kardeşim de dağdaki kardeşimızden ötürü hapis yatmıştı.
Bütün bu gelişmelerden sonra ne devlete ne PKK ye yaranamadik, içimiz buruk ülke hasreti ve özleminin dışında ,Kürt halkının geleceğinin belirsizliğini de buna eklemeden geçmeyeceğim..
Bundan bir yil evvel babam hakkın rahmetine kavuştu ancak ne acı ki, biz yasaklı çocuklar mülteci oldugumuz için babamizin cenazesine gidemedik..Bu hayat hikayemizin gerçekligi olsa gerek.
Elimden geldiğince size mültecilik hayatimdan bir kesit sunmaya caliştim
Evet ben Avrupa kolonilerinde yaşamaya devam eden bir mülteciyim…!
Kalin saglicakla!
05.09.2012
Irfan Kaya