Her dil pazar dili olduğunda yaşar. Günümüz toplumu daha gelişkin olduğundan farklı alanları zorunlu kılmakta, hangi millet, hangi toplum olursa olsun dilinin korunması için eğitim dili ve yönetimin dili olmasını gerektirmektedir.
Bir dili ne kadar ileri götürürseniz götürün, pazar dili olmadığında gelişmez, tam aksine tedricen aşınır, deforme olur ve nihayetinde kaybolur.
Bir dil eğitim dili olmadığında duraklar, akabinde tedricen önemsizleşmeye, gerilemeye başlar. Bu gerileme ölüme uzanan sürecin başlangıcıdır.
Bir dil yönetim dili olmadan eğitim ve pazar dili haline gelse bile teneffüs için oksijen tüpüne bağlanmış hastanın halinden bir milim ileri gitmez. Solunum cihazı kapatılan hasta sonuçta teslim olur.
Dil canlıdır, aktif bir realitedir. Ait olduğu halkla birlikte yaşar ve ilgili halkın yaşaması için toprağına, erke ve erkin gerektirdiği kurumlara sahip olması yaşamsal koşuldur. Kendi kaderini belirleme imkanından mahrum kalan milletin dili üzerinde de belirleyiciliği yoktur ve olmaz.
Toprağınız yada milletiniz dilinizle değil, diliniz sizinle ve üzerinde hayat kuracağınız toprakla birlikte yaşar.
Şapkanızı ayağınıza, papucunuzu başınıza geçirmekte inad etmeyin. Yeryüzü insanlığında hangi sıraya itildiğimiz ayakkabı ve şapka numaramıza doğru teşhistir. Doğru numarayı seçin, ne başınız, ne de ayağınız incinmesin. Dostumuz başa bakarken üzülmesin, ayağımıza bakan sevinmesin.
Ayak toprağa basar, toprağı kayanın başı yerdedir.
Toprak sahiplenmesi, diğer deyişle toprağında egemen olma istidadı ile dil terazinin iki kefesi gibidir. Biri diğerine ağır bastığında ilgili milletin idraki kısa devre yapmış gibi akımdan mahrum kalır. Bugün dile ağırlık verenlerin çabaları çok önemlidir ve saygındır. Bugünkü aşamada dilin gerilemesini önleyen fren işlevi görüyor, denge sağlıyor. Ancak, kürtlerin kendi toprağında hükümran olması sağlanmadığında dil tekrardan başladığı yere dönecek, aşınmaya, deforme olmaya, konuşanları azalmaya ve giderek hayattan çekilmeye başlayacaktır.
Dil ağacına canlılığını veren o dili konuşan milletin kendi toprağında egemenliğidir. Hiçbir dil ait olduğu milletin hürriyetinden bağımsız değildir, boşlukta göğermez. Kökün toprak arayacağı ve aramakta olduğu tercihimizden bağımsız bir doğa kuralıdırki toplum ve dil için de geçerlidir.
Dil evlattır, toprak ise onun mayesi ve sebebi vücudu olan anne-babadır. Toprağında hükümran olmayan kaçınılmaz şekilde piçleşir. Yalnızca geçmişini ve geleceğini birlikte düşünenler kendisi olarak, millet olarak yaşamaya devam ederler. Diğerlerinin sadece cismi geriye kalırki ne kadar yaşadığına, ne kadarına hayat deneceğine kürtler timsaldir.
* ( Kenan Fani Doğan )