Çırê Musyon

27 Mayıs 2020 Çarşamba

"O KADAR MEL'UNSUN Kİ İBLİS'E RAHMET OKUTTURURSUN"


Siyasal islamcıların, tarikat ve cemaat mensuplarının evliya olarak gördükleri ve toz kondurmadıkları, neredeyse hatasız ve evliya olarak gördükleri Sultan ikinci Abdülhamid hakkında İstiklal marşı şairi Mehmet Akif'in safahatında "İstibdat" şiiri vardır.
Bu şiirde şöyle bir kıt'a yer almaktadır.
"Hamiyet gamz eden bir pâk alın her kim de gördünse,
"Bu bir câni! dedin sürdün, veya mahkum eyledin hapse.
Müvekkel eyleyip câsusu her vicdana, her hisse,
Düşürdün milletin en kahraman evladını ye'se...
O kadar mel'unsun ki rahmetler okutturdun ruh-u iblis'e"
(Safahat-Saray Yayın Dağıtım, istibdat, Sayfa-116)
Aslında benim yazımın konusu Sultan ikinci Abdülhamid değil, Osmanlı padişahı üçüncü Mehmet'tir.
Üçüncü Mehmet, 3. Murad'ın oğlu, 13. Osmanlı padişahı ve Ehli Sünnet dininin 92. halifesidir.
Tahta çıktığı 1595 yılından ölümüne kadar padişahlığını sürdürmüştür.
Sancak'tan gelip tahta çıkan son şehzadedir.
22 Aralık 1603 tarihinde ölmüştür. Sultan 3. Mehmet tahta çıkar çıkmaz ilk yaptığı faaliyet 19 (on dokuz) kardeşini cellatlara boğdurtmak olmuştur.
Bu olay Osmanlı İmparatorluğu'nun en kanlı olaylarından birisi olarak tarihe geçmiştir.
Osmanlı Devleti döneminde 1389’dan beri devam eden kardeş katliamı 1603’e kadar tam 214 yıl kesintisiz ve sistemli olarak devam etmiştir.
Bu süre içinde tahta geçen Osmanlı padişahları tahttan düşürülme ve öldürülme korkusuyla, annelerinden süt emdikleri anda dahi olsalar, kardeşlerini çok acımasız bir şekilde katlettiler.
Üçüncüsü Mehmet öyle bir vahşet yaptı ki, bu vahşette, sadece kardeşlerini değil, kardeşlerinin karılarını, varsa çocuklarını, amcalarını, onların karılarını ve çocuklarını hatta babalarını öldürmeye kadar katliam devam etti.
Tarihin hiçbir döneminde kendi aile ve akrabasına bu derece bir vahşeti yasalaştırıp meşrulaştırarak sistemli hâle getiren bir yönetim görülmemiştir.
Ehl-i Sünnet dincileri kimi zaman cılız itirazlar etseler de genelde bu katliamları ya görmezden geldiler ya da devletin bekası için haklı gören fetvalar verdiler.
Ehl-i Sünnet âlimleri bu katliamı yapan padişahların tümünü "halif-i rüy-i zemin" yani Allah'ın kanunlarını icra eden "Allah'ın halifesi" olarak gördüler.
Bu katliamların yapıldığı 214 yıl tarihe lânetli ve kapkara bir sayfa olarak geçti.
Ama öyle biri var ki, hepsinden daha beterdi.
29 yaşında tahta geçen 3. Mehmet (1595-1603), sadece 4'ü yetişkin olup, içlerinde daha henüz kundakta süt emen çocukların da bulunduğu 19 kardeşini tahta çıktığı günün gecesi boğdurtarak acımasızca katletti.
Olay o kadar korkunçtu ki, kundaktaki şehzadeleri boğmaya giden cellatların bile ağladığı rivayet olunur.
Bunlardan birisi cellatların geldikleri o anda annesinden süt emmekteydi.
Cellatlar, bu bebeğin minicik boğazına çöktüklerinde, az önce emdiği süt burnundan geldi.
İşte “anasından emdiği süt burnundan geldi” deyiminin kaynağı bu cinayettir.
Dört yaşındaki bir diğer kardeşi, cellatlar geldiğinde mısır koçanını dişlemekteydi.
Sağır ve dilsiz cellatlara incecik sesiyle “Darımı yiyeyim, sonra boğun beni olur mu?” demişti, ancak buna bile müsaade edilmedi.
Bu çocukların anneleri, eşleri, olanların eşleri de aynı vahşetle öldürüldü.
Hızını alamayan 3. Mehmet, öz oğlu şehzade Murat’ı da boğdurttu. 3. Mehmet 1603’te 37 yaşında obezitenin getirdiği sorunlar yüzünden öldü.
İşte Mehmet Akif Ersoy'un, Sultan ikinci Abdülhamid hakkında söylediği "O kadar mel'unsun ki rahmetler okutturdun ruh-u iblis'e" sözünü esas hak eden 3. Mehmet'tir.
Yerine 13 yaşındaki oğlu I. Ahmet tahta geçti.
Aynı gün biat töreni yapıldıktan sonra 3. Mehmet’in tabutu cenaze namazı kılınmak üzere Ayasofya'ya götürüldü.
Fakat, daha 13 yaşında bir çocuk olan oğlu I. Ahmet cenazeye katılmadı. Herkes şaşkındı Padişah yokken cenaze namazını nasıl kılacaklarını bilemediler.
Şeyhülislam, yanına birkaç kişi alıp padişahı davet etmeye gitti.
İçeri girdikleri zaman, padişahı perdeleri çekilmiş bir odada ayakta bekler buldular.
Şeyhülislam’ın, babasının cenaze namazını kılmak için yaptığı davetini şu sözlerle geri çevirdi:
“Taht sahibi olmak için 19 kardeşini ve bir oğlunu öldüren adam, babam da olsa katildir.
Ben katil bir adamın cenaze namazını kılmam. Varın siz kılın ve defnedin.”
1. Ahmet, bu protestosu ile yetinmedi ve 214 yıldır süregelen geleneği, kardeş katli denen vahşeti ve insanlık ayıbını da kaldırdı.

Alintidir.

5 Mayıs 2020 Salı

OSMANLI BÜROKRASİSİNDE KİMLER VAR?


Osman AYDIN
Fırat Aydınkaya’nın 18 Nisan 2020 tarihli yazısında 1915 Ermeni “tehciri” nedeniyle Kürtleri bir halk olarak toptan katliam yapıcı olarak nitelemesi nedeniyle Sayın Fuat Önen, BAZÊ KURDİSTAN isimli Digital basında 29 Nisan 2020 tarihli yazısı doyurucu olduğundan bir cevap yazmayı gerekli bulmadım.
Daha önce de bazı vesilelerle belirttiğim gibi, “tehcir” kararı siyasi bir karardır ve bu kararı devlet uygulamıştır. Kararı alan siyasi mekanizmanın hiçbir yerinde Kürtler yoktur. Fırat Aydınkaya soyut ifadelerle Osmanlı Bürokrasisinin içinde Kürtlerin önemli ölçüde var olduğunu söyleyerek bu siyasi kararın alınmasında Kürtlerin katkısının olduğunu demeye çalışıyor.
“Tehcir” kararı alındığında Osmanlı yönetiminde Kürtlerin üst düzey bürokrasideki varlığı yoktur. Osmanlının üst düzey bürokrasisinde ve siyasal yönetim kadrolarında yer alanlar daha çok Türkler, Arnavutlar, Araplar, Ermeniler, Yahudiler, Çerkezler ve başka halklardan olan insanlardır.
Osmanlı yönetiminde Ermeniler önemli ölçüde söz sahibi olmuşlardır.
Sicil kayıtlarına göre Osmanlı Yönetiminde yer alan Ermenilerin sayısal durumu şöyledir:
22 Nazır (bakan)
33 Milletvekili
29 Paşa
7 Büyükelçi
11 Başkonsolos
11 Darülfünun (Üniversite) hocası
41 Birinci sınıf yüksek devlet memuru
1 Meclis-i Valayı Ahkâmı Adliye üyesi (Yargıtay ve Danıştay görevini yapan kurum)
Daha da önemlisi “tehcir” kararının alındığı 1915 yılında Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda 15 Ermeni Milletvekili bulunmaktadır. Fırat Aydınkaya, “tehcir” kararı alındığında ve uygulandığında bu Ermeni Milletvekillerinin tutumlarının ne olduğunu yazsaydı iyi bir iş yapmış olacaktı. Bunlar:
1 – Agop Hırlakyan (Maraş)
2 – Artin Boşgezenyan (Halep)
3 – İhsan Onnik (İzmir)
4 – Bedros Hallacyan (İstanbul)
5 - Kirkor Zohrap (İstanbul)
6 – Minas Çeraz (Erzurum)
7 – Varkes Sengülyan (Erzurum)
8 - Osep Medetyan (Erzurum)
9 – Kegan Der Garabetyan (Muş)
10 _ Karabet Tomayan (Kayseri)
11 – Dikran Barsamyan (Sivas)
12 – Vahan Papazyan (Van)
13 – Varamyan (Van)
14 – Stepan Çırakçıyan (Ergani)
15 – Matyos Nalbantyan
Meclis-i Mebusan kayıtlarına göre Van Milletvekili Varamyan Van isyanı sırasında (Nisan 1915) Bitlis yakınlarında “telef” olmuş, Varhan Papazyan da Muş’ta çetelere katılmış ve “maktul düşmüş.” Diğer milletvekilleri “tehcir” kararı alındığında da uygulama yapıldığında da meclis te bulunuyorlardı.
Siyasi ve idari mekanizmada Ermenilerin söz ve karar sahibi olmasını acaba nasıl izah etmek gerekir?

Derdê Mîrûn Began Cabaxçur ra cênê Şex Êlî beg'a.



1925 di pa lacan ê ya zafî merdimê ê destê huqmatra yên kiştiş. Hêdisî dima mahkême Istiklal derheq hirî lacon ê di qirar xeneqnayiş dûna. Lacê ê Faîk, Seîd û Ibrahim î. Hêkim mehkema verê qirar xeneqnayiş di Derdê Mîrun ra pers kenû û vûnû :-Ti kam lacê xo wazena se ma ê nêxeneqnenî, labelê ti gera mîyan lacon xwî di yew bivicinî, mehkêma ni heq dûna to, tı vûna se?

-Derdê Mirun bêqîrara, labelê hirî heme lacon xo ra zî zaf hês kena. Lacê êyo qij Ibrahim, hema şeş aşm verî zewecîya bi. La belê Hêkim ûnîyenû Derdê Mîrun hemê lacon xora zî hês kena û derheqe lacon xo di qayîl niya yew qirar bigerû. Ni waziyet weşê hêkima nişin û hers ra qayilo zerê Derd biweşînû, derheqe hirî heme lacon yê di zî qirar xeneqnayiş dûnû.

Rojê infaz, hê verî lacê êyo qij ibrahim, verê çiman ê di xeneqnênî. dima zî lacanê ê binan zî çiman ê ver di xeneqnênî. Bê lacanê êy sobina merdiman ê zî xeneqnênî.

Waxtê infaz di, Derdê Mirun pê çimanê xo xeneqnayişê lacan û merdimanê xo pîyorin vênena, la belê verê dişmen di hêsiron xo nê rışnêna. A hesron xo rişnêna zerê xo..Pê deston xo ya milê lacan xwe ra la gena. Cinazon xo gena çend peray ê estî se xerc kena û pê deston xo ya lacanê xo finêna qebr û dima ageyrena dewê xo.

Ni hêdisê piyorê Cebaxçor pê hêsîyenû. Şinî qê Derdê Mirana. Zafî Cebaxçuricî Derdê Miran ra lomê xo kênî. "Qey lacon xo dima nêbermaya"Derdê Mîrun pê hêsîyena, kam yên û qe ê ya agêyrena yin ra vûna :-Şeref û hêsiyêt kam esto se, verê dişmên xo di gera decî xo teber nêdi û dişmen ma gêra pê şeyn nyêbû.

Derheqê Derdê Mirûn dî ez qayilbîya zaf çî binusî,la belê zunayê mî derheqe ê di zaf çinêbi.

Irfan KAYA