Çırê Musyon

14 Nisan 2025 Pazartesi

PERVİN BULDAN'IN ROMA KONUŞMASI VE ABDULLAH ÖCALAN'IN TARİH OKUMALARI - 1

 AYSE HÜR

PERVİN BULDAN'IN ROMA KONUŞMASI
VE ABDULLAH ÖCALAN'IN TARİH OKUMALARI
İtalya'nın en büyük işçi konfederasyonu CGIL'in ev sahipliğinde Roma'da gerçekleşen konferansta konuşmacı olan DEM Parti eski Eş Genel Başkanı ve İmrali Heyeti üyesi Pervin Buldan şöyle demiş:
"Atatürk'ün Kürtlere nasıl yaklaştığını, İsmet İnönü'yü yanında tutarak bunu nasıl yaptığını anlattı. Şu anki durum Atatürk ve İsmet İnönü'nün birliğini anlamayacak yerden meseleye bakıyor dedi. Türk-Kürt ittifakının gerçekleşmesi için herkesin geçmişi bir kez daha gözden geçirmeye ihtiyaç var. Bunun için karar verdiğini, barışmak ve silahlara veda etmekten başka çözümün kalmadığına inandığını söyledi. Bunun için Sayın Öcalan önceki barış sürecini de değerlendirdi. Önceki süreçte toplum hazır olsa da siyasetin buna hazır olmadığını söyledi. Çünkü o süreçte milliyetçi cephe bu sürecin karşısındaydı. Ancak bu süreçte milliyetçi cephenin lideri olarak görülen Devlet Bahçeli'nin çıkışıyla yeni bir süreç başladı."
Çeşitli nedenlerle Pervin Buldan'a ateş püskürenlere hatırlatmak gerekir ki, Pervin Buldan sadece elçi, bu görüşlerin sahibi Öcalan. Daha önce de paylaştığım gibi Öcalan'ın Atatürk'ün ve ekürisi İnönü'nün siyasaları hakkında bugün bazı CHP'lilerin bile savunamayacağı kadar enteresan fikirleri var. "Enteresan" diyorum ama okuduğunuzda siz de kabul edersiniz ki, Öcalan ya tarihi bilmiyor ya da (hadi "çarpıtıyor" demeyeyim) "revizyondan geçiriyor". Bilmemesi az ihtimal, ikincisi ise yüksek ihtimal çünkü 1999 öncesi ve sonrasında yaptığı analizler arasında epey farklar var. Türkiye'ye tutuklu olarak getirildiği tarih olan 15 Şubat 1999 öncesi Kemalizme karşı daha eleştirelken, sonrası Kemalizm'de hikmet bulmaya başlamış. Hele Atatürk'e yönelik iltifatları, kendini onunla karşılaştırması, sosyo-psikolojik analizler yapmayı gerektiriyor.
Öcalan'ın 15 Şubat 1999 öncesi tarih okumasına da (özellikle üslubuna) itirazlarım vardı ama 15 Şubat 1999 sonrasındaki oportünist yorumlarına katılmam hiç mümkün değil. Bir kişinin görüşleri elbette değişebilir ama bu değişikliğin nedenini açıklaması gerekir. Aynı veri setiyle birbirinin 180 derece zıttı açıklamalar yapmak ancak siyasetçilerin kabul edebileceği şeylerdir, bilim insanlarının değil. Bu ikinci dönem görüşleri bilen biri Öcalan-DEM öncülüğünde yürütülen görüşmelere neden eleştirel yaklaştığımı anlayabilir. Kemalizmin Kürt, Alevi, gayrimüslim, sol ve mütedeyyin politikalarını kıyasıya eleştiren birinin, siyasi stratejisini Kemalizmin yeni sürümü üzerine inşa eden birini eleştirmesi bilimsel etik gereğidir. Konu kişisel değildir, ideolojiktir, tarihe bakışımla ilgilidir. Bunları söylemezsem kendim saygım kalmaz.
Öküzün altında buzağı arayanlara duyurulur.
Öcalan'ın tarih yorumlarını bilmeyenlere bazı örnek cümlelerini tekrar aktaracağım şimdi. Bunları okuduktan sonra benim durduğum yeri anlamayanlara da anladığı halde beni taciz etmeye devam edenlere de farklı nedenlerle sözüm olmayacak. Nihayetinde herkes kendi heykelini yontar.
15 ŞUBAT 1999'DAN ÖNCEKİ GÖRÜŞLERİ
“Türkiye somutunda bir Cumhuriyet Dönemi vardır. Onun kuruluş aşaması ve önderliğinin durumunu biraz açmak, günümüze kadarki oluşumları daha iyi anlamayı mümkün kılacaktır. M. Kemal’in bu konudaki hastalıklı örneği ve bunun Türkiye toplumunun günümüzdeki aile buhranlarının temel bir nedeni olması söz konusudur. O dönemdeki çözümsüzlük bugünkü buhranların temel nedenlerinden biri olmaktadır.” (Sexwebun, 123 s. 8.)
"M. Kemal 1920'lerde olsa olsa bir Hitler'dir, bir Mussolini'dir. Bunlar aynı 'çağdaşlığa' sahiptirler. Nitekim Hitler 'M. Kemal benim öğretmenimdir' der. Yine Mussolini ile çok sıkı görüş alışverişi içindedir. O ondandan öğrenir, uygular. Yani aynı günleri, aynı ayları birlikte yaşayan üç çarpıcı faşist kimlik söz konusudur. (...) M. Kemal belki onlardan daha tehlikelidir." (Serxwebun, 155, s. 4)
"Bilindiği gibi ömrü boyunca 'Tek kişi cumhuriyeti' kurulur. Kim ne derse desin bu tek kişi cumhuriyetidir." "M. Kemal 1920'lerde olsa olsa bir Hitler'dir, bir Mussolini'dir. Bunlar aynı 'çağdaşlığa' sahiptirler. Nitekim Hitler 'M. Kemal benim öğretmenimdir' der. Yine Mussolini ile çok sıkı görüş alışverişi içindedir. O ondandan öğrenir, uygular. Yani aynı günleri, aynı ayları birlikte yaşayan üç çarpıcı faşist kimlik söz konusudur. (...) M. Kemal belki onlardan daha tehlikelidir." (Serxwebun. 155, s. 27.)
“O büyük bir taklitçidir. Al Stalin’den öğrendiklerini uygula, yine al Hitler’den, Mussolini’den öğrendiklerini uygula, al kapitalizmden ve sosyalizmen öğrendiklerinden işine geleni uygula. Yani burada din. İman, ahlak, kısacası ilke yoktur, tümüyle kendisine göre ayarlama vardır.” “Padişah Abdülhamit M. Kemal’e göre bu alanda çok daha büyük reformcu ve çağdaştır. M. Kemal’in taklitçiliği Abdülhamit’in çok ötesinde, çok gerisindedir.” (Serxwebun, 156, s. 28.)
“Yunan işgali nedeniyle Anadolu da neredeyse elden gitmekle karşı karşıyayken M. Kemal bunun büyük tehlikesini görüp, kendisinde yarattığı fobiyle 'Bir de Kürtler başkaldırırsa tekrar Türklük de biter' diyerek isyanları şiddetle bastırmaya yönelmesidir.” “1920’lerde Kürtlere karşılık, kalan Türk devlet kalıntılarının da yok olması demektir. Hatta ulusal tehlikenin gırtlağa kadar gelişmesidir. Bunu bildiği için tüm gücüyle ‘Türk-Kürt kardeşliği’, ‘tarih boyunca birlik beraberlik’ gibi bir safsatayla kendi faşist-milliyetçi amacını gizler. Ama gelişen yeni bir devlet biçimidir. Hem de en katı ulusçuluğu, bir anlamda faşist ideolojik zırh olarak benimseyen devlet tekelciliği, oldukça merkezileşmeyi sağlamış Türk burjuva cumhuriyetidir.” (Serxwebun 157, s. 5.)
“Şeyh Sait bin defa Atatürk’ten ilericidir, Çerkez Ethem bin defa demokrattır. Hatta tasfiye edilen diğer bütün o öğeler bin defa demokrattır, şahsiyet sahibi olan onurlu kişiliklerdir. Şimdi daha iyi anlaşılıyor ki en gerici olan Mustafa Kemal’in kendisiymiş. En eli kanlısı kendisiymiş. En anti demokrat. En anti sosyalist Mustafa Kemal’in kendisiymiş.” (Serxwebun, 162, s. 15)
“Tekrar vurguluyorum. Eğer bu ittifak olmasaydı bu cumhuriyet kurulamazdı… Diyeceksiniz ki, ’Başlangıçta Mustafa Kemal kabul etti de sonradan geçti’. Bu ayrı iki süreçtir. Şimdi o dönemin Kürtleri ittifakı kabul ettikten sonra neden isyan ettiler? Bunlar ayrı süreçlerdir. Kabul edişleri de o kadar kötü değildir, ama sonradan karşı koymaları ve isyan yapmaları kötü bir durum değildir.” (Serxwebun, 187, s. 18)
“Kemalist dönemi … veya diğer deyişle Sultan Mahmut ve Abdülhamid döneminin içiçe geçirilip karıştırılmasından meydana gelen Mustafa Kemal dönemini 1925’lerden başlatmalıyız. Yalnız bunu şahsileştirmek de sakıncalı olabilir…. Burada dikkat edilirse Mustafa Kemal bir kişiliksizliktir. Politikaları iki tane padişahın politikasının birleşimidir kendisi ortada yok. Diğer bir şey; çok silik bir Türk burjuvazisi vardır…. Gözünü kesinlikle Ermeni ve Rum sermayesine dikmiştir." “Hiç abartmaya gerek yok. Mustafa Kemal herhangi bir Osmanlı paşasıdır…. 1917’lerde imparatorluk çözülüyor, Kürdistan’da boşluk var. Aşiret kıyafetleri giyerek hazırlanmaya çalışıyor. Bakıyor ki bu macera fazla etkili değil, 1919’lara geliyor hızla bu sefer Türk milliyetçisi kesiliyor…. 1920’lerde kısmen Bolşevik geçiniyor… Bunda da fazla anlam bulayacağını görünce en gerici kapitalist burjuva pozitivizmine yöneliyor. İngilizleri daha gözde görüyor onun işbirlikçiliğine yöneliyor. Çünkü dünya çapında İngilizler hakimdir. Ve korkunç şoven kesiliyor.” (Serxwebun, 206, s. 12)
Misak-ı Milli’ye göre Musul-Kerkük’ü içimize alırsaksak [Mahmut Berzenci] beni atlatır, baş edemem Kürt ulusal kurtuluş hareketiyle diyor. … Çok ilginçtir daha önce Kemalistler ile Berzenci arasında çok iyi ilişkiler vardı ama anlaşmadan sonra imha edilmesi için [İngilizlerle] birleştiler.” “Güneyde Mahmut Berzenci hareketini, Kuzey’de Şeyh Said önderliğindeki Kürt hareketini acımasız biçimde birlikte bastırırlar. Bu, Ermeni katliamının hemen sonrasında ve Yahudi katliamı öncesinde jenosidin en çok uygulandığı bir ulusal kurtuluş sürecidir. Bu nedenle Hitler’in Kemal için ‘benim öğretmenimdir’ değerlendirmesini yapması dikkat çekicidir….Demek ki Kemalizm’in birinci ayağı ve esası Kürt katliamı oluyor.” (Serxwebun 206, s. 14.)
"Kürtlerin 1925'teki başkaldırısı aslında bana göre bir başkaldırıdan ziyade, bir Mustafa Kemal provokasyonudur." "Şeyh Said ve Seyit Rıza hareketlerini çok bilinçli bir Kürt başkaldırısı olarak değerlendirmiyorum. Zaten öyle bir özellikleri de yoktu. Bir örgütlenmeleri yoktur. Fakat potansiyel olarak bunlar 'Ya niye bizi tamamen tasfiye ediyorsun? Bizim geleneklerimiz var, şeyhliğimiz var, seyitliğimiz var, paşalığımız var, biraz Kürtlüğümüz var, örflerimiz var, adetlerimiz var. Bunları neden yaptın?' diyor." ((Serxwebun, 206, s.16)
“Mustafa Kemal’in başlangıçta bir baskı hedefi bile olmamıştır. Gelişmeye açık ve Kürt inkarcılığını amaçlamaz. Hepsi gelir (Kürt ileri gelenler) Kürtçe konuşur, ‘bizim millet’ derler. Bir tehlike yok. Zaten Mustafa Kemal bu konuda hassastır. Bu süre 1923-1924’e kadardır. Yani devlet gayet sağlam temellere oturana kadar…. Ama cumhuriyet kurulduktan sonra yoğun bir inkar geliştiriliyor. Burada büyük bir saptırma var. Türkiye Cumhuriyeti’nde temel handikap böyle başlıyor. Kemal’in ulusçuluğu ve siyasal anlayışını biliyoruz.” (Seçme Röportajlar, cilt II. 1994?, s. 95.)
“1925’te Kürt isyanı cumhuriyeti temelden zorluyordu ve Mustafa Kemal tahminen korkuya kapıldı. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın da bir çok kişinin rakip olma durumu var.” (Seçme Röportajlar, 1994?, cilt II, s. 96.)
"M. Kemal'in başlangıçta kardeşliğe ihtiyacı vardı. Bunu çok iyi formüle etti, daha sonra tek kişi diktatörlüğüne geçmek istedir. Bir ideolojik zırha ihtiyacı olacaktı. Kürtler kalkmış, eski otonomilerini istiyorlar. Bu ne demektir? En azından federal sisteme benzer ya da eyalet sistemine benzer bir gelişmenin kabul edilmesidir. Buna verilen karşılık nedir? 'Kürt yoktur, Türk her şeydir' veya 'Bir Türk dünyaya bedeldir.'" (Seçme Röportajlar, 1994?, cilt II, s. 279.)
"Aslında Mustafa Kemal'in herhangi bir ideolojik yanı yoktur....Gerektiğinde faşist pratiğe yönelecek gerektiğinde komünistlik taslayacak kadar ilkesizdir. Bu kendi içinde büyük tahrifattır. Büyük bir yalanın. büyük bir yanlışlığın örgütlenmesi veya çok çelişkili olan durumların bastırılarak bir sistem diye yutturulması oluyor." (Sömürgeci Cumhuriyet, 1995, s. 315.)
“Mustafa Kemal’e boşuna ‘deccal’ denilmemiştir…. Kemalizm bu kadar kara cahil ve faşist yanı olan bir düşkünleşme olayıdır. İslami seçenek bin beş yüz yıl öncesine kadar gidip dayanıyor. Buna rağmen Türk halkının sarılmak istediği bir seçenek haline gelebiliyor. Bundan hiç ürkmemek veya gericilik hortladı diyerek kıyamet koparmamak gerekiyor.” ( Sömürgeci Cumhuriyet, 1995, s. 316.)
“Mustafa Kemal’in İslamiyeti ortadan kaldıran bir kişilik olduğu biliniyor. Uluslararası alanda Kemalizm’e bu dayanağı sağlayan, ona bu kararı aldırtan Yahudilerdir, Siyonizm’dir, masonlardır. Neden? İslam dünyasını zayıflatmak, Filistin’deki gelişmeleri ortaya çıkarmak için.” (Sömürgeci Cumhuriyet, 1995 s. 324.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder