Çırê Musyon

21 Temmuz 2021 Çarşamba

SAİD ELÇİ, MIHEMEDĒ BEGĒ VE ABDÜLLATİF SAVAŞ’IN KATLİ üZERİNE..

 -4-

– “Kak İdris Barzani bana; Dr. Şıvan’ın casus ve komünist olduğunu ve bu çirkin olayı para karşılığında yaptığını söyledi”.
– Dr. Şıvan’ bütün arkadaşları huzurunda “Sait Elçi’nin ölümüne karar vermekle kendi ölüm kararını imzaladın, sen sadece kendi ölüm kararını imzalamakla kalmadın doktor! Sen iki siyasi hareketi, yani hem bizim hem de kendi siyasi hareketini boğdun demiştim”.
- “Tarafsızım diyenler dâhil kimse Dr. Şıvan’ın Sait Elçi ve arkadaşının infaz kararını eleştirmiyor”.
– “Antiprantez, benim babam da Sait Elçi’nin peşinde gezseydi ben gözümü kırpmadan babamı da öldürürdüm” dediğinde Çeko, Brusk, Soro, Zendo Kurdo ve birkaç arkadaşı yanında oturuyorlardı”.
– “Dr. Şıvan Sait Elçi ve arkadaşlarını hiç acımadan infaz ettiriyor, bu çirkin olayı karar defterine geçiriyor, arkadaşlarının imzalarını bu defterin altına derç ediyor…”
– “Dr. Şıvan, Ben ve Çeko Sait Elçi’nin ölüm kararını verdik ve Tilki Selim’le Mahmut Qutmus’la infaz ettik” dedi.
– “Sait Elçi, Dr. Şıvanla anlaştıktan sonra bizi programdan çıkardı ve deyim yerinde ise Sait Elçi, Dr. Şıvan’ın resmen tuzağına düştü. O artık yeni bir kadro ve modern yönteme çalışacaktı. ‘Müşterek savunma’ için teklif ettiğimde ben kimseyle müşterek savunma yapmam” dedi.
– Sait Elçi Dr. Şıvan’la anlaştıktan sonra bir tek amacı vardı; oda bir an evvel ceza evinden kurtulmak. Bu gerçeği ilk savunmasında görmek mümkün. Ben parti çalışmalarından söz ederken de bana “Ben buradan kurtulursam gidip dört tane çoban bulsam, o çobanlarla çalışır sizlerle çalışmam”. Bana Kürtçe “4 heb Şıvan” diyordu. Sait Elçi dört çoban yerine Dr. Şıvan’ı bulmuştu bundan dolayı bizden vazgeçmişti.’
Said Elçi ve arkadaşı Mıhemedé Begé adeta yer yarılmış yerin altına girmişlerdir. Ancak Derviş Akgül’ün durumu Mela Mustafa Barzani’nin dikkatine getirmesiyle Said Elçi ve Mıhemede Bege cinayeti aydınlanmaya başlar. Olay 15 Temmuz’da tamamen açığa çıkar. Elçi ve Mıhemede Bege’nin Şıvan ve arkadaşları tarafından öldürüldüğü –veya öldürtüldüğü-anlaşılır.
ŞIVAN:ELÇİ’Yİ ‘CASUS OLDUĞU’ İÇİN ÖLDÜRDÜK
Elçi ve arkadaşlarının öldürülmelerinin anlaşılmasını TKDP’nin kurucularından Şakir Epözdemir şöyle anlatıyor:
‘Sabahleyin, saat:09.00 sularında, Melle Mustafa Barzani’in özel İstihbarat Bölge sorumlusu Mele Hamdi ve Doktor Şıvan’ın birkaç arkadaşı birlikte, bizim bulunduğumuz eve geldiler. Hepimiz toplandık. Mele Hamdi, çok rahat bir eda ile ve heyecanlı bir şekilde, bu çirkin ve uğursuz olayı anlattı.
Mela Hemdi’ye göre; suçlular, suçlarını itiraf etmişler; tanıkların ifadeleri alınmış, maktullerin gömülü olduğu mezarlar tesbit edilip, açılmış ve teşhis konularak, bu olay doğrulanmıştır.
Bu açıklama, herkesin üzerinde şok etkisi yarattı. Manzara çok feci idi.
Mela Hemdi gittikten sonra, bir peşmerge geldi, ”beni Eshed Xoşavi’nın çağırdığını” söyledi. Kaldığımız konak ile Eshed’in karargahı arasındaki mesafe, 3 – 5 Km. idi. Rahmetli Xoşavi’nın huzuruna çıktığımda, yanında Mela Hemdi vardı. Eshed, benim Said Elçi’nin arkadaşı olduğumu biliyordu. Çünkü daha önce, Zendo ve Baran ile birlikte kendisini ziyaret etmiştik. Daha o zaman, bizzat kendisi Zendo’ya, ”Said Elçi’nin Çeko ve Brusk tarafından, Zaxo’dan alınıp, götürülmüş olduğunu” bizlere söylemişti. Bu nedenle, bana; ”Neden, o gün, sesinizi çıkartmadınız?” diye sordu.
Ben de; “O gün, haddimi aşmak istemedim, ayrıca, her iki Said’in de, birbirlerinin arkadaşları olduklarını, birbirlerini sevdiklerini, Said Elçi ile ilgili bir sorunun, Dr.Şıvan’a götürülmesinin daha doğru olabileceğini, bu yüzden de kendilerine yük olmak istemediğimi” söyledim.
Eshed Xoşavi, çok mütevazi ve dürüst bir insandı. Konuşmalarım karşısında, adeta duygulandı. ”Türkiye Kürtleri’ne mihnet borçlarının olduğunu ve böyle bir problemle uğraşırken, rahatsız olmayacaklarını” söyledi ve bana şu soruyu sordu: ”Dr Şıvan diyor ki, Said Elçi, casus olduğu için öldürttüm. Siz, buna ne dersiniz?”
Ben de; ”Said Elçi’nin hayatı dahil, her şeyini halkına adadığını, Dokror’un böyle bir ithamda bulunmasının çok yakışıksız olduğunu, Doktor’un kendi kaprisini tatmin etmek ve rakipsiz kalabilmek için, böylesine büyük bir hatayı işlediğini; öldürenlerin, gerekçe ileri sürebilmek için, ölenlere kötü yakıştırmalarda bulunmak mecburiyeti altında kendilerini hissettikleri için, böyle şeyler ileri sürdüklerini” söyledim ve Dr.Şıvan’ın, bizim ile olan ilişkilerini anlattım.’
Şerafettin Elçi ise olayın şöyle gerçekleştiğini öne sürüyor:
‘(..)DR.Şıvan’a haber veriliyor. 25 Mayıs’ta Dr.Şıvan’ın arkadaşları Çeko ve Brüsk, Elçi’yi Zaho’daki parti mekezinden alıp beraberlerinde götürüyorlar. Elçi ve beraberindeki Nusaybinli Muhamemede Bege’yi Dr.Şıvan’ın kampına değil de, kampın yakınında depo olarak kullanılan yere hapsediyorlar. Bu depoda görevli bulunan Tilki Selim ve Kurtalanlı Mahmud’a muhafaza için teslim ediyorlar. Teslim ederlerken de söyledikleri şu: ‘Türkiyeli iki casus yakaladık, parti merkezinden emir gelene kadar bunları iyice muhafaza edin. Bir hafta sonra da 1 Haziran 1971’de Dr.Şıvan, Çeko ve Brüsk Elçi ve arkadaşını tabancayla öldürerek oracıkta gömüyorlar.’
IKDP’nin Behdinan İstihbarat Sorumlusu Mela Hemdi Ebdulmecid ise Elçi’nin Zaxo’ya geldiğinde IKDP misafirhanesinde kaldığını, ‘Şıvan,Çeko ve Brüsk tarafından alınıp götürüldüğünü söylüyor. Mela Hemdi 15.08.2002’de Bir dergisine şunları söylüyor:
‘O sırada ben iznimi Sersıng’da geçiriyordum. Bir gün E.Xoşewi’nin arabası geldi evimin önünde durdu.Serok’un (Barzani. Y.K) bir mesajı getirimişti. ‘‘içinde ben duydum ki Seid Elçi Zaxo’ya gelmiş, Dr. Şıvan da gidip onunla görüşmüş ve o görüşmeden sonra Elçi kayıptır. Başına ne geldiğini bilmiyoruz. Bunu araştırın’ yazıyordu.’’
Şıvan, davetimiz üzerine Bamerni’ye geldikten sonra ona sordum:’’ Doktor, Seid Elçi Zaxo’ya gelmiş ve siz görüşmüşsünüz, fakat Elçi kayıptır, yoktur. Nereye gitti, bilgin var mı yok mu?’ diye sordum. Dr Şıvan, ben onu görmedim, ne bileyim. Nereye gittiğini bilmiyorum deyince ona dedim ki,Zaxo’da Osman Qazi’nin sorumlu olduğu misafirhanede sen ve Çeko Seid Elçi ile görüşmüşsünüz, nasıl onu görmedim, bilmiyorum diyebilirsin dedim. Şıvan, ‘evet biz görüştük ama ondan sonra Elçi gitti ve biz de üssümüze geldik.’ Dedi. Biz içeride konuşurken Eli Teha adlı bir peşmerge bizi dinliyordu, o kapı önünde oturuyordu. Eli Teha Şıvan’ın yanında bulunan 10 kadar peşmergemizin sorumlusuydu. (..) sonra Eli Teha bana ‘biz Şıvanın emriyle üssün yakınında iki kişi öldürdük, fakat onlar kimdi bilmiyorum.Dr. Şıvan bize serok Barzani ve Xoşewi’nin mektubu bize gelmiş, bu her ikisinin casus olduğunu ve öldürülmesini istediklerini söyledi’ dedi. Bu bilgiler üzerine Dr.Şıvan kızarıp sarardı ve donup kaldı. ‘Evet onlar Sait ve onun arkadaşıydı. Türk devletinin ajanları oldukları için biz öldürdük’ dedi. Bu itiraf ve bilgilerden sonra Dr.Şıvan, arkadaşları Çeko, Brusk M.Evdılkerim, Soro ve Dr.Hişyar (Dr.Hişyar (Faik Savaş) bu olaydan önce Dr.Şıvan’n kampından ayrılmıştı.Bahsedilen kişi Ömer Çetin olmalı.Y.K.) yan yana getirildi. Bu altı kişinin sorgulanması sonucu sözkonusu bu kişilerin olaydan önce bir toplantı yaptıkları Elçi ve arkadaşının öldürülmesini konuştukları anlaşıldı. ‘(Seid Veroj,Kuştına Seid Elçi u Dr.Şıvan, S 86-87, 2005)
Dr.ŞIVAN’IN XOŞEWİ’YE MEKTUBU
Osman Qazi Elçi’nin Zaxo’ya geldiğini önce inkar ediyor. Esad Xoşewi başta bilmemezlikten geliyor. Zaxo ile Dr.Şıvan gillerin kampı arasında adeta buharlaşan Elçi’nin kampa götürüldüğünü Şıvan da başta kabul etmiyor, Epözdemir’e ‘arama sözü’ veriyor.
Dr.Şıvan’ın Esad Xoşewi’ye 28 Haziran 1971 tarihinde yazdığı bir mektup var. Mektubunda Elçi’den ‘O kişi ‘ diye bahsediyor. Mektupta şunları ileri sürüyor:
“Sayın Eshed Xoşewî’ye
“ Mektubunuz bize ulaştı. Bu mektuba göre, PDKnin M.S. (Politbürosu) tarafından bir kişi ile ilgili olarak bize soru yöneltilmiştir. (Söz konusu)kişinin adı Sait Elçi’dir.
Evet, yaklaşık olarak 20-25 gün evvel, o kişi, Çeko ve Brûskla Zaxoda görüşmüştü. Bu görüşme o kişinin talebi üzerine gerçekleşmişti. Bundan dört-beş gün önce Osman Qazî ve Mela Taha tarafından da bu soru bana yöneltildi. Ben, Saît Elçi adındaki kişiyle hiç bir ilişkimizin olmadığını Osman Qazî ve Mela Taha’ya açıkladım. Bu kişinin talebi üzerine bir müddet önce Zaxo’da Çeko ve Brûsk onunla (görüşüp) konuşmuşlar.
Konuşmalar esas olarak bazı özel meseleler ve Türkiye ile ilgili olarak yapılmıştır. Çeko ve Brûsk da kendisine Türkiye ile herhangi bir ilgimizin olmadığını söylemişler. Biz Devrimin emrinde hizmet veriyoruz; Devrimin emirleri ne ise biz de o doğrultuda davranırız. Eğer siyasi konularda çalışma yapmak istiyorsa ve devrimle kişisel ilişkiler kurmak istiyorsa bu (konu) bizim işimiz değildir. Devrim ve onun yöneticileri vardır, buyrun ilişkilerinizi devrimin yöneticileri ile kurun. Biz, Saîd’in istediği hizmet ve aracılığı gerçekleştiremeyiz..
”Çeko ve Brûsk’in bu cevaplarından sonra Saîd Elçî kalkıp şöyle demiş: “O zaman ben Türkiye’ye geri döneceğim.” Onun talebi üzerine bu iki arkadaşımız kendisine refakat etmişler ve geçiş yolunu kendisine gösterdikten sonra, ondan ayrılmışlardır. “Birbirlerinden ayrıldıktan sonra aramızda herhangi bir bağlantı ve ilişki olmamıştır. (Ondan sonra) onunla ilgili herhangi bir bilgimiz yoktur. Fakat Türk Radyosuna göre, onun hakkında yakalama emri çıkartılmıştı. Bu konuda, bundan başka bir bilgi ve malumatımız yoktur. (Zaxo’dakî) görüşmeler ve geçiş esnasında, Saît Elçî’nin yanında bir başka kişi daha varmış ve Saît ile bu adam beraberlermiş ve beraber gitmişler.
“Kardeşlik selam ve saygılarıyla.
28.6.1971”
Dr.Şıvan’
Bu mektup önemlidir. Dr.Şıvan’ın akrabası Süleyman Ateş tarafından 30 Haziran 2005’te e-mail yoluyla Said Aydoğmuş’a gönderiliyor. Bu da Dr.Şıvan’ın bir başka akrabası Hüseyin Akar’ı çok kızdırıyor. Mektuba Akar’ın ‘Saitler komplosu, Dr.Şıvan ve Barzani Kürd liderliği’ kitabında yer veriliyor. (S232 2006)

-5-

-5-
MEZARLARIN AÇILMASI
Ortalıkta Elçi ve arkadaşlarının mezar veya mezarlarının MİT tarafından açılıp çekilen resimlerin Diyarbekir’de tutuklu Musa Anter’e gösterildiği iddiası var? Neden Musa Anter’e gösteriliyor?
Bu iddiaları (mezarların Türk istihbaratı tarafından açıldığı) doğrulayan herhangi bir delil yok. Mela Hamdi mezarların çaılıp, teşhislerin yapıldığını öne sürüyor. Reşo Zilan , mezar veya mezarların açılmasında Türkiyeli ‘iki Kürdün hazır bulunduğunu’ öne sürüyor. Said Aydoğmuş ‘mezarların açılmasıı’ iddiasına kendi cephesinden bir ‘destek’ sunuyor. Şıvan belgeselinde iddia ettiği gibi ,25 Ağustos 2019’da Facebook’taki paylaşımında bu resimlerin kendisine de gösterildiği iddia sını tekrarlıyor. Şıvan Belgeseli’nde bu açıklamayı yaparken, elinden geldiğince bir gizem katmaya çalışıyor.Ama kaç kişinin resmini gördüğünü, tanıyıp tanımadığına dair bir bilgi vermiyor. Kendi yazılarından anlaşıldığı kadarıyla kendisi İstanbul DDKO ile ilişkisi olan birisi olmasına rağmen, THKO ile de bir şekilde ilişkisi olan birisi. Hanefi Avcı neden kendisini bu resimleri göstermek için seçiyor? Kendisinin ne Şıvan’ın partisi, ne de Elçi’nin partisiyle bir alakası olmadığına göre Hanefi Avcı neden kendisini seçmiş?
Aydoğmuş’un bu konudaki paylaşımı şöyle:
Gerekli Bir Açıklama
"D Murat Laser" adlı bir Face arkadaşım, 25 Ağustos 2019 tarihinde, kendi sayfasında “iki Sait Olayı “ ile ilgili bir paylaşımda bulunmuştur. Söz konusu paylaşımda, “MİT mensuplarının mezarları açıp fotoğraf çektirdiğine dair Musa Anter ve Sait Aydoğmuş’un tanıklıkları var.” ifadeli bir belirleme bulunuyor.
Anılan paylaşım, bu ifade ile kimi yanlış anlaşılmalara müsaittir. Bu nedenle aşağıdaki açıklamayı gerekli gördüm.
Benim “tanıklığım” şöyle: 12 Mart 1971 Darbesi’nden sonra , Diyarbakır 1. Şube (Siyasi şube) polislerince göz altına alınmıştım. Tarihi tam anlamıyla hatırlamıyorum ama Merhum şehitlerimiz Sait Elçi ve Mehemedê Begê’nin öldürülüp gizlice gömüldükleri yerin saptandığı ve cesetlerin yer altından çıkarılarak otopsilerinin yapıldığı ile ilgili haberlerin Türk basınında yayınlandığı günlerin hemen sonrasıydı.
O sıralar, 1969 ve 1970 yıllarını istanbul’un siyasi olarak hayli aktif olan öğrenci hareketi içinde geçirmiş, 21 yaşlarında, bir gençtim. 1971 Yılı’nın başlarında Diyarbakır’a döndüğümde, bu aktivitemi DDKO içinde sürdürmeye devam ettim. Bu nedenle de Emniyetin siyasi işlerini yürütmekle görevli olan “1. Şube”si tarafından sıkça takip edilen ve zaman zaman göz altına alınan biriydim.
Gözaltına alınmama dönersek…Şube’de ki sorgulamadan sonra, Sıkıyönetim Komutanlığı’na teslim edilmeden önce 1. Şube Başkanı Hüseyin Avcı’nın huzuruna çıkarıldım. Öğrenci olmadığım halde bir genç olarak Kürt siyasetiyle uğraşmam Avcı’nın garibine gitmiş olacak ki, “Talebe değilsin, bu yaşta senin bunlar arasında ne işin var” diyerek beni haşladı ve devam etti “Bak sizinkiler Kuzey Irak’ta biri birlerini öldürüyorlar, cesetlerini biz bulup çıkardık” dedikten sonra, masasına yaklaşmamı istedi ve çekmecesinden birkaç resim çıkararak bana gösterdi. Resimlerde kimseyi tanımasam da Avcı'nın bahsettiği türden bir iş yaptıkları belli oluyordu. Her halde amaç, “Bak her şeyden haberimiz var, her şeye hakimiz; Irak Kürtleri ile de ilişkilerimiz var, bu işlerden bir şey çıkmaz!” türünden bir korku ve tehdidi bana empoze etmekti.
Sıra dışı bu “tören”den sonra, odadan çıkarılarak Sıkıyönetim Komutanlığı’na gönderildim.
Bildiğim, daha doğrusu Anıları’nda okuduğum kadarıyla Merhum Musa Anter’in konuyla ilgili açıklamasında da benzer bir durum söz konusu. Bir farkla ki, O’na, aynı veya benzeri resimleri, Diyarbakır MİT Bölge Müdürlüğü’nde, bir General göstermiş.
Olayla ilgili "Tanıklığım" bundan ibarettir.’
Mağazinleştirilen bu mezar açma hikayesi bir kaç yıl önce PKK Dersim milletvekili Alican Önlü tarafından da bir soru önergesiyle TBMM gündemine taşındı. Enteresandır bu senaryoların alıcıları nedense Şıvan’ı mehdi katına çıkaranlar ve PKK oluyor. KDP ve Barzani’ye saldırma olanağı, fırsatı doğar doğmaz kara propagandaya başlıyorlar.
15 TEMMUZ’DA CİNAYETLER ORTAYA ÇIKIYOR
15 Temmuz’da Elçi, Bege ve Savaş’ın öldürüldükleri anlaşılıyor. Bunun üzerine Dr.Şıvan Bamerne’ye çağrılıyor, daha sonra ise Gılala’ya götürülüyor.
Mela Hamdi her ne kadar olayın ‘Mela Taha’ adlı bir peşmerge komutanının bilgisi üzerine ortaya çıktığını söylüyorsa da bunun doğru olma ihtimali çok az. Derviş Akgül, ‘Tilki Selim ve Mahmud’un itiraflarını öne sürüyor. Tilki Selim adli nedenlerden dolayı arandığı için Derviş Akgül’ün referansıyla kampa gitmiş, cephanelikte nöbet tutmaya başalmış ve Şıvan’ın partisine de üye olmuş. Dr.Şıvan’ın masumluğunu kanıtlamak için, bazı kişiler de ‘Sait Elçi ve arkadaşlarının Tilki Selim vs. tarafından ödlürüldüğünü’ öne sürüyorlar. Bunu yaparken de bu cinayetlerin ‘PDK yetkililerinin emriyle işlendiğini’ söylemeye çalışıyorlar. Ömer Çetin bu konuda ‘güç kuvvetlerinin komutanlarının’ (emir héz) ‘öldürme yetkisi’ olduğunu söylüyor.
Şıvan 17 Temmuz 1971’de Bamerne’ye götürülüyor. Daha sonra ise Gılala’ya götürülüyorlar. Eldeki bilgilere göre Şıvan, Çeko ve Brusk altı ay Rayat’ta bir hapishanede tutulurlar. 26 Kasım 1971’de de idam edilirler. Şekli de olsa bir şekilde mahkeme edilirler.
**
Lütfi Baksi kampa gittiği 3 Haziran 1971’de kampta garip bir tedirginliğin ve atmosferin olduğunu ama nedenini anlayamadığını anlatıyor. Şıvan arkadaşlarını sağa sola göndermekte, ne olup bittiğini öğrenemlerini istemektedir.Lütfi Baksi, Şıvan’ın kendilerini peşmergelerle konuşmaya yönelttiğini, halkı dinlemelerini istediğini söylüyor. Şıvan, kısa bir süre sonra silahlı mücadeleye başlayıp ordan ayrılmaktan bahsediyor.Bu da gösteriyor ki Dr.Şıvan durumun içaçıcı olmadığını anlamıştır. Cudi, Dr.Şıvan’ın ‘Talabani aleyhinde yazdığı broşüre anlama veremediğini’ söylüyor.
Reşo Zilan ise kamptan ayrılmadan önce bulduğu pellur bir kağıda yazılanları anlatırken, ‘sınırdakilere Elçi’nin Türk karakollarından birine teslim edilmesinin’ istendiğini ifade ediyor(24 Haziran 2021, Çarpel Medya) .
KOMPLO TEORİSİNDEN VAZGEÇİLMİYOR
Dr.Şıvan ve politbürodaki arkadaşları Sait Elçi ve Mıhemmede bege’yi öldürme kararı aldıklarını, infazın gerçekleştirilmesini üç partiliye verdiklerini I-KDP’nin yaptığı soruşturmaya verdikleri cevapta belirtiyorlar. Sözkonusu cevabi el yazının Çeko’ya ait olduğu Reşo Zilan tarafından Çarpel Medya’da açıklandı.
Sözkonusu cevabın altına Nazmi Balkaş, Abdülkerim Ceyhan ve Ömer Çetin tarafından düşülen bir şerh var. Bu şerhin de Nazmi Balkaş’a ait olduğu aynı programda belirtildi.
Sait Elçi ve Begé 1 Haziran 1971’de öldürülüyor.
Şakir Epözdemir Sait Elçi’lerin öldürülmesini şöyle özetliyor:
‘Said Elçi’nin, Zaxo’ya geliş tarihi: 23 Mayıs 1971’dir. 25 Mayıs 1971’de, Dr.Şıvan ve arkadaşları, O’nu götürüp, Qumriye Kampın’nda tutukluyorlar ve Tilki Selim ile Mahmudê Hesenka’ya teslim ediyorlar. Said Elçi ve Mıhamedê Begê’nin infazları, 1 Haziran 1971’de yapılıyor. Bu olayın, açığa çıkış tarihi ise 15 Temmuz 1971’dir. Aynı gün, Çeko’yu Musul’a giderken veya dönerken, arkadaşıyla birlikte Bamerni’de gözaltına alıyorlar ve Dr. Şıvan’ı Esed Xoşavi’nin torununu tedavi etmek için Bamerne’ye çağırdılar. Biz de, 16 Temmuz 1971 tarihinde, Bamerne’ye geldik. 17 Temmuz 1971 günü, Mela Hemdi açıklama yaptı ve 18 Temmuz 1971’de de, Dr.Şıvan’ı Gılala’ya yolladılar.’
Ama Şıvan’ı savunma adına halen de bu somut olgu ters yüz ediliyor. Komplo teorileri devam ediyor. Osman Aydın 03.07.2021 tarihinde facebook sayfasında şu paylaşımı yaptı:
‘Kürdistan tarihinde kısa ömürlü olan ama etkileri yarım yüzyıldır sürdüğü için üzerinde hala konuşulan, Dr. Şivan ve arkadaşlarının büyük özveri ile kurdukları ve inanılmaz bir enerji ile çalışıp, geliştirdikleri PARTA DEMOKRATA KURDİSTAN-Lİ TİRKÎYA (TÜRKİYE’DE KÜRDİSTAN DEMOKRAT PARTİSİ), birkaç yıllık hazırlık ve temaslardan sonra 29 Haziran 1970 tarihinde kuruldu.
Parti, çok kısa zamanda geniş bir örgütlenme ağına sahip oldu ve Kürdistan halkından önemli ölçüde ilgi ve destek gördü.
Partinin alışılmamış Ortadoğu’daki klasik siyasetin dışında görüş ve tahlillere sahip olması ve hızlı yaygınlaşması, ne Kürdistan’ı bölen devletlerin ne Güney Kürdistandaki hareketin ne de o günün konjüktüründe NATO’nun sindirebileceği bir durum değildi.
Bölgede bir sürü aktörün bir araya gelerek bu partiyi ortadan kaldırmak için devletlerarası planı devreye soktuğunda, bu planı hayata geçirmek için gönüllü uğraş veren bazı Kürtler de bu senaryodaki uygun rollerini kusursuz oynadılar. Böylece patrinin Genel Sekreteri ve biri PB üyesi olan iki MK üyesi ortadan kaldırırıldı. Diğer yönetici kadrolar bölgeden uzaklaştırıldı. Böylece başı kesilen Partinin kalan gövdesinin kendisini koruma olanağı ortadan kalktı.
Bu yoketme projesinin içinde Sait Elçi’nin lideri olduğu TKDP’nin milliyetçi kanadının da tasfiye edilmesi kararı vardı ve bu da yapıldı. Sait Elçi de böylece şehitler kervanına katıldı. Devletlerarası bu senaryonun uygulanması ile Kuzey Kürdistan’daki Kürt halkının, örgütlü Kürt siyaseti ile olan ilgisi ve ilişkisi kesilmek istendi.’ (Osman Aydın, Facebook sayfasından alıntı. 03.07.2021)
Osman Aydın bir hukukçu. O’nun bu paylaşımını okuyanlar ve konuyu bilmeyenler ‘komployu tertipleyenler önce Şıvan’ı öldürüyorlar, sonra da Sait Elçi kanadını ortadan kaldırıyorlar’ yargısına varabilirler.Aslında Osman Aydın tam da bunu demeye çalışıyor. Kayınbiraderi Ahmet Zeki’den geri kalmak istemiyor.
Tam da ‘ört ki ölem’ türünden bir izah. Bu izahatı yapan da bir hukukçu! Osman Aydın, TKDP’nin ‘milliyetçi kanadından’ bahsediyor. Peki ,TKDP’nin ‘milliyetçi olmayan kanadı da mı’ vardı?
Şıvan, pekala başka bir isimle partisini kurabilir, başka bir yerden de silahlı mücadelesini başlatabilirdi. Neden böyle yapmadı? Niye hem Said Elçi’ye, hem de Barzani’ye verdiği sözleri tutmadı?
Osman Aydın’ın söze ettiği bir ‘Roj örgütü’ var. Ömer Çetin’in de buna üye olduğunu öne sürüyor. Roj’un başka üyeleri var mıydı bilmiyoruz. Ne tür faaliyetlerde bulunmuştu mesela? KAK’ın yaptığı faaliyetler biliniyor, ama Roj hakkında Osman Aydın’ın söylediklerinden fazla bir bilgiye sahip değiliz.
Necmettin Büyükkaya, İstanbul’da iken Şıvan’ın partisine alınmaz.25 Haziran’da Güney Kürdistan’a gittikten bir süre sonra Şıvan’ın kampında parti üyesi olur. Büyükkaya ‘Kalemimden sayfalar’ kitabında ilginç bir anekdot aktarıyor:
“Ben Irak’a gittiğimde Sait Elçi öldürülmüş bulunuyordu. Ben daha Türkiye’de iken bir partilinin evinde, konuşma sırasında Elçi’nin ismi geçtiğinde ev sahibi, -”Sait Elçi’nin Irak’a gitmesi iyi olur. Oraya gider gitmez. Dr. Şıvan onun icabına bakar’ demişti. Ben bayağı tuhaf karşılamıştım. Fakat üstüne de düşmedim. Ev sahibinin konuştuğu kimse Sait Elçi’nin eski bir mensubu idi. Ve o sıra partimizde idi. Sonraları çok tutarsız ve karanlık bir kimse olduğu anlaşıldı (age.s.272)
‘PROVAKATÖR’ SEMİNERİ
Şıvan’ın kampında verilen seminerlerden birisi ‘Provakatör’ başlıklıdır. Bu seminer metninin Dr.Şıvan tarafından yazıldığı bellidir. Bu seminerde ‘Said Elçi ve Derviş Akgül’den dikkat çekmeyen iki büyük provakatör’ olarak sözedilmekte, infazlarına teorik bir çerçeve kazandırılmaya çalışılmaktadır. (Ş. Büyükkaya,İlk anlatım, s 24.,2004).
Said Elçi’nin partisinin deşifre olması iddiası, TKDP’yi boşa çıkarma faaliyetlerinde ana bir propaganda unusuru olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu propaganda üzerinde ‘Elçi’nin MİT elemanı olduğu’ gibi bir absürdlüğe ulaşılmıştır.
Reşo Zilan’ın 8 Temmuz 1970 tarihli raporunda da ‘Elçi’nin partisinden hayır gelmeyeceği’ iddiası yer almaktadır. ‘İlk Anlatım’da ‘Dr.Şıvan’ın güncesinden bir yazı’ olarak sunulan bu raporun Reşo Zilan tarafından yazıldığı 24 Haziran’daki programda kendisi tarafından açıklandı.
Reşo Zilan, KDP yetkililerinden Neoman ile görüşmesinde şunları söylüyor:
‘Bu hizipte hiç bir hizip kökü kalmamıştır ki biz üzerinde derinliğine konuşalım. Bı hizip yarı açık bir hiziptir, aynı zamanda Türk partileri ve siyaseti için, seçimleri kazanmak için onları oyuncak olarak kullanmaktadır.’ (İlk anlatım, sayfa 75)
PASAPORT MESELESİ
Said Elçi ve Mıhemede begenin pasportsuz ve kaçak yollardan Qamişlo’ya gittikleri, bu nedenle de Musul’dan giriş yapamadıkları biliniyor. Şıvan ve Çeko’nun imzası ile I-KDP’ye yazılan mektupta ‘Ahmede Huseyne’nin Türk pasaportuyla Lübnan’a gittiğine’ vurgu yapılarak Elçi’nin Türk emniyeti ile ilişkisi olduğu iddia edilmektedir.
1959’daki tutuklanması nedeniyle Dr.Şıvan’da pasaport alamamaktadır. Fakat Isparta’da iken Hacı Ali Demirel’in (Süleyman Demirel’in abisi) vasıtasıyla pasaport almıştır. (Selahattin Ali Arık, Dr.Şıvan, S.110)
SINIR KOMİTELERİ VE SİLAHLI MÜCADELE HAZIRLIĞI
Dr.Şıvan’ın ardılları, O’nun siyasi geçmişi ve çalışmaları üstünde nemalananların çok sık başvurdukları bir propaganda vardır. Şıvan’ın ‘Mehdi özelliklerine sahip olduğunu, olağanüstü birisi olduğunu’ ispatlamak gayesiyle Dr.Şıvan’ın sınır boyundaki çeşitli aşiretlerin, Kaşuriler ve Goyanlar başta olmak üzere, örgütlendiği, Türkiye’de KDP üyesi yapıldığını öne sürmektedirler. Bazen bu örgütlenen aşiret üyelerinin sayısını 12 bine çıkarmakta, bazen de 4-5 bine indirmektedirler. Şıvan’ın bunlarla kısa bir süre içerisinde silahlı mücadele başlatacağını söylemektedirler. Silahlı mücadele hazırlığına bir örnek olarak ise ‘DR.Şıvan’ın, Bağdat’ta Dr.Qasımlo vasıtasıyla 5 bin kalaşnikov siparişi’ verdiği iddiası da öne sürülmekte, ‘olayların bundan sonra geliştiği’ ileri sürülmektedir. Dr.Şıvan’ın parti kurduğunun KDP tarafından bilinmemesine imkan yoktur. Reşo Zilan ve Neoman görüşmesinden de bu anlaşılmaktadır.
Dr.Şıvan’ın ‘olağanüstü’ bir şekilde sınır boyunda binlerce kişiyi partisine üye yaptığı, bunlarla silahlı mücadele yürüteceğini söyleyen Şıvan taraftarları Elçi ve arkadaşlarının katledilmelerinin failleri olarak Şıvan ve arkadaşlarının tutuklanmaları sözkonusu olduğunda ise ‘Dr.Şıvan Kürdleri ne kadar tanıyordu?’ sorusuyla Şıvan’a ‘bir komplo yapıldığını, bu komplonun içinde sözkonusu komitelerin de yer aldığını’ dillendirmeye çalışmaktadırlar. Şıvan’ın partisine üye olanların bazılarının aynı zamanda KDP istihbarat üyesi olduklarını söylemektedirler.
Osman Aydın, Ömer Çetin,Ziya Avcı ,Nazmi Balkaş ‘Şıvan’ın Kürdleri tanımadığı’ iddiasıyla, olan biteni Şıvan’ın bu konudaki tecrübesizliğine bağlamaktadırlar.
Bu sınır komitelerinin I-KDP tarafından örgütlenen, yerine göre milis, yerine göre peşmerge, yerine göre istihbaratçı rolünü oynadıkları bilinmektedir.
Reşo Zilan yukarıda sözü edilen raporunda Neoman’ın kendisine, ‘I-KDP polit bürosunun-Mektebi siyasi-sınır boyundaki bu komitelerin Said Elçi’nin partisine bağlanması kararı’ aldığını söylediğini yazıyor (age. S74). Reşo Zilan bundan çok rahatsız oluyor.
Belli ki bu durum Dr.Şıvan’ı da çok rahatsız etmiştir.

-6-

-6-
Bir yandan Dr.Şıvan’ın olağanüstü çalışmaları nedeniyle bir yıl içinde örgütlediği(!) binlerle sayılan bu aşiret üyeleri ve reisleri yeri geldiğinde de, Dr.Şıvan’ın ardılları ve hayranları tarafından Türk MİT’i ile ilişkilendirilmektedir.
Elçi ve arkadaşlarının katledilmesinden sonra Dr.Şıvan ve arkadaşlarının tutuklanıp Gılala’ya götürülmesi sonrası ele alınırken ‘sınırdaki bu komiteler MİT’le ilişkide olan’ komiteler olmaktadır.
Tilki Selim’in Derviş Akgül’ün uzaktan akrabası olması ve Akgül tarafından kampa gönderilmiş olması, ‘Provakatör’ olarak görülen Derviş Akgül’ü öne sürdükleri bu ‘uluslararası komplo’da ‘baş şüpheli’ durumuna getirmektedir.
Eğer iddia edidiği gibi Tilki Selim ve Mahmudé Hesenka ve üçüncü kişi Elçi ve arkadaşlarını öldürdüyse onların cezalandırılması Kürd Otonom yönetimi için daha az riskli olmaz mıydı? Tilki Selim’in tutuklanmadığı dikkate alındığında bu iddia fazla inandırıcı olmamaktadır. Tilki Selim ve diğer nöbetçilere Said Elçi ve arkadaşı teslim edilip, sonradan oradan alınması sözkonusu olabilir. T’de KDP’nin cevabi mektubunda ‘said Elçi ve arkadaşının suçlarını itiraf ettikleri’ öne sürüldüğüne göre, Elçi ve arkadaşının sorgulandığı akla gelmektedir. Şakir Epözdemir ile Dr:Şıvan arasında geçen diyaloglarda, Epözdemir’e göre Dr.Şıvan ‘Verdiği kararı’ savunmaktadır. Esad Xoşewi’nin Şakir Epözdemir’e ifade yazdırması, O’nu Gılala’ya göndermesi, Epözdemir’in Dr.Şıvan’ı savunma pozisyonu aldığını gösteriyor. Ki Gılala’da tutuklanmasının sebebi O’nun da ‘Dr.Şıvan’ın arkadaşı olduğuna’ kanaat getirilmesidir. Şakir Epözdemir ne yapmıştır da Gılala’da tutuklanmıştır?
Dr.Şıvan’ın arkadaşları Dr.Şıvan’ın bir komplo sonucu öldürüldüğünü öne sürerken, Barzani ve I-KDP’nin Doğu Kürdistanlı Süleyman Muini örneğini verip, ‘Barzani ve KDP’nin’ bu tür şeyleri sık sık yaptığı algısı yaratmaya çalışmaktadırlar. Onlara göre Şıvan o kadar sevilmektedir ki Barzani’ye karşı bir alternatif olma yolundadır!
Onlara göre ‘‘I-KDP’nin içi MİT kaynamaktadır!’’. Ama herşeyden haberdar olan ve ‘Said’ler komplosunu hazırlayan MİT,MOSSAD,CIA ve I-KDP’ ve Türkiye’deki rejimi yıkması! an meselesi olan Dr.Şıvan’ın faaliyetlerini görmezden gelmekte, Elçi’nin mektubunu yırtmakta, ‘Şıvan ve partisini tasfiye için’ 1971 Temmuzunu beklemektedirler! Şıvan ve arkadaşları geceleri sınırı rahatça kullanmakta, Ankara’ya gidip parti içinde parti kurmakta ama Türk istihbaratı bu faaliyetleri görmemekte, Şıvan’ın ‘Türkiye’yi yıkacak’ silahlı mücadelesinin başlamasına kayıtsız kalmaktadır!
Burada bir örnek vermek istiyorum. Türk istihbaratı daha 1961’de ‘Barzani ile Halis Öztürk arasındaki ilişkiyi’ tesbit ediyor. Barzani ve DP milletvekili Öztürk (Ağrı Dağı komutanlarından) arasında kuryelik yapan Kazım Yıldırım’ı tutukladıktan sonra bu kanaate varıyor.
12 Mart 1971 sonrası Türk basını ‘Kürd İstiklal Partisi’ haberlerinden geçilmiyor. 2o Nisan 1971 tarihli Milliyet’te İsmail Arar’ın açıklaması da bu doğrultuda:
‘Kürtçülük akımından sözetmiş, Barzani’nin Türkiye’ye elini atmak niyetinde olduğunu öne sürmüş, ‘Bu Kürtçülerin bir Kürt İstiklal Partisi kurduklarını ve bu partinin mührünün ele geçtiğini, özel bayrakları bulunduğunu ifade etmiştir. Arar, Aşırı sol çevrelerin Türkiye halkları sözü ile Kürtçülük hareketlerini tahrik etmekte olduğunu ifade etmiş, Doğu bölgesinde 20’ye yakın köyde Çekoslavakya malı, modern ve yağlanmış olarak hazır durumda ambalajlı silahlar yakalandı.’
Reşide Hemo Elçi’nin TKDP’sine yardımcı olmak için Türkiye sınırından girer girmez Türk istihbaratı tarafından takibe alınıyor. Diyarbekir’den Muş’a kaçtığı da tesbit edilebiliyor ama yakalanamıyor. Dönemin gazeteleri Reşid Hemo’nun Muş’a gittiğinin tesbit edildiğini yazıyorlar. Aynı Reşide Hemo yıllar sonra bu kez Ömer Turhan’ın partisine yardım için geliyor.
Şakir Epözdemir, Reşid Hemo konusunda şunları söylüyor:
‘1967 yazında “Doğu Kalkınma Mitingleri” devam ederken galiba Siverek Mitinginden sonra MİT’in talimatıyla Sait Elçi – daha önce 49’lar davasından hüküm giymiş olduğundan – Kütahya’ya sürgününe gönderildi. Hatırladığım kadarıyla Kekê Saîd Eylül ayında Diyarbakır’dan ayrıldı. Gitmeden önce bir toplantı yaptık. O toplantıda sürgünü sırasında Ömer Turhan’ın vekâleten yerine bakması için teklifte bulundum. Teklifim kabul edildi ama teklif ne onun ne de Derviş Akgül’ün hoşuna gitmedi.
O’nun ayrılışından birkaç gün sonra Suriye KDP-S (Suriye KDP’si) tarafından yapılacak kongrelerine davet edildik. Derviş ile birlikte toplanıp Ömer’in Kongreye iştirak etmesini kararlaştırdık. Ömer Suriye dönüşünde “KDP-S kongresinde TKDP ye maddi ve manevi yardım etmeyi kararlaştırdıklarını ve eğer isterlerse partinin eğitim ve tanzimi için uzman kadrolar gönderebileceklerini” naklettı. Biz de Parti teşkilatının tanzimi ve eğitilmesi için tecrübeli ve uzman bir tane “Kâdir” i talep ettik, 20 Aralık 1967’de KDP-S Politburo üyesi Reşid Hemo Diyarbakır’a gelerek benim evimde 40 gün misafir kaldı. Bu 40 gün içinde Sason, Siirt, Mardin ve Diyarbakır bölgelerinin tanzimlerini gözden geçirerek tabanımıza gerçekten bir moral vesilesi oldu. Reşid Hemo (Cegerxwun ve Hemid Haci Derwêş’ın arkadaşı ve büyük bir siyaset adamıydı.) 18 Ocak 1968’de Tatvan (Serhed) Bölgesi’ndeki örgütümüze katkı sunmak için evimden ayrıldı, ayrılışını fark eden ama nereye gittiğini tespit edemeyen MİT, 19.01.1968’de TKDP operasyonunu başlattı.
Bu operasyon da 16 arkadaş hakkında soruşturma açıldı, 11 kişi tutukluyduk ve bu 11 kişi içinde Genel Sekreter Sait Elçi ile beraber 3 tane Merkez Komitesi (Koma Navkom) üyeleri olarak ben, Ömer ve Derviş bulunuyorduk.’(Şakir Epözdemir,Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi’nin 51 yıllık kaderi, 1 Ocak 2017,Kovara Bir)
Epözdemir’e göre MİT ,’Hemo’nun nereye gittiğini tesbit edememiş! Ama 6 Şubat 1968 tarihli Milliyet gazetesinde Reşid Hemo’nun resmiyle birlikte ‘Bazrani’nin bir ajanı aranıyor’ haberi yer alıyor.
Barzani Türkiye tarafından adım adım izleniyor. 1959 ve 1963’te Barzani odaklı iki büyük tutuklama gerçekleşiyor. Türkiye 1962’de Barzani liderliğindeki direnişe müdahale etmek istiyor ama Sovyetler’in karşı çıkmasıyla vazgeçiyor.
Ne var ki Türk istihbaratı 12 Mart rejimi tarafından arananlardan bir kısmının Güney Kürdistan’a gittiğinin farkında değil! Dr.Şıvan’ın hazırlıklarını da bilmiyor!
1959 yılında Celal Bayar’a sunulan rapor devletin Kürd ve Kürdistan meselesi hakkında ne kadar detaylı bir planlama yaptığını göstermektedir:
“...Aşağıdaki tedbirler, âcilen ele alınması gereken hususlardır: Şark bölgesindeki istihbarat faaliyeti ve ajanlama işinin takviyesi ve bu bakımdan daha büyük maddî fedakârlıklara katlanılması lâzımdır. İstanbul’daki gençlik esaslı bir kadro ile ve ajanlarla hepsinden önce de bazı Türkçü liderlerle murakabe edilmeli (denetlenmeli) ve kılavuzlanmalıdır. Türk ve Kürt kültürü arasındaki fark görünmez şekle sokulmalı ve onların tertip ettiği Şark geceleri, folklor ve kültür gayretleri maarif ve kültür sistemimize göre ele alınıp Türk kültürüne temsil edilmelerine çalışılmalıdır. Yeni teknik imkânlarımızdan faydalanarak neşriyat yapan üç dış radyonun dinlenmesine mâni olunmalıdır. Posta sansürü Kürt muhaberat ve neşriyatına karşı daha geniş ölçüde işletilmelidir. Bunlarla uyumlu olarak politik müdahale ve karıştırmalar da tertip olunabilir. İran’la bu konudaki işbirliğinin güçlendirilmesi lâzımdır. Irak devleti, Kürtçülükle mücadeleye ikna olunmalıdır”.
Kürdlerin silahlı mücadeleye başlaması devletin başından beri arzuladığı somut bir olgudur. Militer politikaların hayata geçirilmesi için devletin aradığı bir gerekçedir.
Bu çerçevede bakıldığında Said Elçi’nin izlediği silahlı mücadeleye karşıtlık siyaseti ve meşruiyete dayalı ulusal demokratik mücadele tarzı Ankara’nın stratejisine uymuyor.
SMİTH WESSONLAR
Dr.Şıvan Güney Kürdistan’a gittiğinde İstanbul üzerinden kendisine ulaştırılan iki tabanca mevcuttur. Tabancaları Reşo Zilan İstanbul’da Kemal Bingöllü’den alıp Hüseyin Sağnıç’a teslim eder. (Selahattin Arıklı, Dr.Şıvan,S130. İBV yay.)
Silahlı mücadele için herhalde para da gerekiyor. Ama Reşo Zilan’ın alıp Tatvan’a götürdüğü çantada Doktor’un pasaportunun yanısıra, ‘diploması, bazı notları, 550 Mark ve 700 Dolar vardır..’ (Arıklı, age. S114)
Silahlı mücadelenin gerekli bütün altyapısı bu çantaya sığdırılmış!
Deniyor ki, ‘Dr.Şıvan silahlı mücadele için Dr.Qasımlo vasıtasıyla bir Rus ile ilişki sağlıyor 5 bin kalaşnikof almak için. Ne oluyorsa bundan sonra oluyor.’
Tüm bu teoriler Said Elçi ve arkadaşlarının elimine edilmesi için alınan kararı karartmak için. Bu ‘karartma’nın sonu Süleyman Muini üzerinden Barzani’nin öcü ilan edilmesine çıkıyor.
Said Elçi ve arkadaşlarının öldürülmelerini inkar etmeden, bunu kabullenmeyerek de I-KDP, Barzani eleştirilebilir.
**
Dr.Şıvan Güney Kürdistan’a gidebilmek için önce Said Elçi’yi aldatıyor. ‘Teknik eğitim ve orada bir karargah kurma amacı’ Dr.Şıvan’ın kafasında ‘silahlı mücadeleye’ dönüşüyor.
Silahlı mücadele gücü olarak düşünülen de I-KDP’ye kimi zaman lojistik yardım sağlayan, gerektiğinde peşmergelik yapan sınırdaki komitelerdir. Bu komiteler I-KDP tarafından örgütlenmiştir. Şıvan’ın silahlı mücadelesi de bunlar eliyle olacaktır.
Barzani’nin buna izin vermeyeceği baştan bilindiği halde Şıvan bir yıkımın temelini atmıştır.
Nitekim Çeko’nun notlarından da bunu anlamak mümkündür: (Şervan Büyükkaya, İlk anlatım. Arıklı, Dr.Şıvan S.134)
Barzani kendileriyle ilk görüşmede ‘gelişinizden Türk hükümetinin haberi var mı?’ diye soruyor. Bunun üzerine Şıvan şu cevabı veriyor:
‘Biz istemedik ki Türkiye hükümetinin gelişimizden haberi olsun ve devrim için olumsuz olsun istemedik. Bu nedenle kimse bizim buraya geldiğimizi bilmiyor.’
Barzani şöyle devam ediyor:
‘Ancak şimdi Eshed’in (Xoşewi) Türk hükümeti ile ilişkileri nasıl bilmiyorum? Türk hükümetinin şimdi taciz edilmemesi gerekir.’
Barzani ‘Ama şimdi Esed’in Türk hükümeti ile ilşkileri nasıl bilmiyorum’ diyerek sınır hattında bir ilişki olduğunu da Şıvan ve arkadaşlarına bildirmiş olmuyor mu?
Reşo Zilan’ın notlarından da anlaşılacağı üzere I-KDP Politbürosu Şıvan’ın üstünde planlar yaptığı bu ‘sınır komiteleri’ni Said Elçi’nin partisine bağlamayı kararlaştırıyor. Bu Dr.Şıvan ile Said Elçi arasındaki ilişkilerin, Zaxo’dakiI-KDP sorumlularının Dr.Şıvan’a verdiği aktif desteğe rağmen, Elçi’yi güçlendiren bir karardır.
I-KDP politbürosunun bu kararı, Barzani’nin ‘Şıvan’ın sınır komiteleri ile olan ilişkilerinden haberdar olduğunu’ ve bu nedenle bir tedbir aldığını gösteriyor.
**
Halen de Şıvan’ın ‘kısa bir süre içinde başlatmayı düşündüğü’ bu silahlı mücadelenin nelere yol açacağı, nasıl sonuçlanabileceği üzerinde tartışılmamaktadır. Elçi ve arkadaşları başından beri Otonomi’ye zarar verecek her türlü şeye karşıdırlar.Şıvan’ın hazırlıklarını öğrenip bunu Gılala’ya bildirmek isteyecekleri de bilinmektedir. Dr.Şıvan-Lütfi Baksi görüşmesinde de Doktor bunu belirtiyor. Sınır boyundaki aşiret üyeleri ve resilerinin Şıvan’ın niyeti konusunda Barzani’yi haberdar etmemes, mümkün değildir.
Elçi, Mayıs 1971’de Güney Kürdistan’a geçtiğinde amacı Gılala’ya gidip durumu Barzani’ye anlatmaktır. Bunu yapmaması için de fiziken imha ediliyor. Elçi’nin Gılala’ya gitmesi, Esad Xoşewi, Osman Qazi ve İsa Suwar’ın durumlarını da gündeme getirecekti. Bu nedenle de İsa Suwar olmasa bile Esad Xoşewi ve Osman Qazi tavırlarını değiştirecek, Şıvan’ı yalnız bırakacaklardır.
Dr.Şıvan Elçi hakkında Türk istihbaratı ile ilişkisi ‘olduğu’ gibi bir karalama üzerinde tasfiye planlıyor. Öte yandan ‘Her iki Said’in MİT,I-KDP,CIA,MOSSAD komplosu’ndan bahsederek Elçi ve arkadaşlarının katledilmesi konusunda ‘üç maymunlar’ı oynuyor.
Tekrar dikkat çekmek istiyorum: Şıvan, Isparta’da Lütfi Baksi ile yaptığı görüşmede ‘onlarla aynı görüşte olmadığını,TKDP’nin silahlı mücadeleye karşı olduğunu’ söylemektedir. (Arıklı, age. S115 ve Baksi ile Rudaw Tv’de yapılan röportaj)
Tekrarlıyorum. Başlatılması düşünülen silahlı mücadele, PKK’nin bugün yarattığı ve yol açtığı durumun 1971’de yaratılması anlamına geliyordu.
Elçi ve arakadaşlarının mağduriyeti bir kenara bırakılarak, ‘Şıvan ve arkadaşları yargılandı mı, yargılanmadı mı, kim yargıladı, mahkeme var mıydı yok muydu?’ tartışmalarıyla Elçi ve arkadaşlarının öldürülmeleri önemsizmiş gibi gösterilmeye çalışılmaktadır.
‘Barzani Muini’ye de aynı şeyi yaptı’ deyip bir yandan Barzani deccallaştırılmakta, öte yandan da Elçi ve arkadaşlarının katledilmeleri gizlenmektedir.
Vicdani ve ahlaki olmayan değerlendirmeler yapılmakta, Elçi’lerin katli sonrası yaşanan gelişmeler (Şıvan,Çeko ve Brusk’un infazları) üzerinden Barzani ve KDP düşmanlığı güncellenmektedir.
HÜSEYİN AKAR’IN MEKTUBUNDAKİ GİZLİ İTİRAF
Hüseyin Akar, M.Ali Ateş’e yazdığı mektupta, Kazım Yıldız’ın ilginç açıklamasına yer veriyor:
‘Kaldı ki ben Ş. Elçi ile görüştüm. İnkar etmediği gibi “bizim partiden Zirkof kot adlı biri bunu kanıtladı” diyor. (Zirkof: Derweşe Sado (Halil Akgül) yanı 71 den sonra T-KDP Bşk.)
Benim Özgür Politikada çıkan yazılarımda geniş bilgiler var. Mesut’un beyanları ile Ş. Elçinin beyanları tam zıt ve ters . Biri yalan söylüyor sorusuna yanıt alamadım. Düşün “ajan” dedikleri kendi elemanı bulgusu ile Dr. Şıvan asılıyor sonra bu adam Partiye başkan yapılıyor. Süleyman (Ateş. Y.K.) bu partiye hizmet veriyor. Bunda Avrupada ki Kürt Grupları kandırılarak katkıları sağlandığını görüyorum. K. Yıldız misali, “ Sait’le arkadaşlığı dostluğuna ölçü biçilmeyen komşu köylümüz Kazım Yıldız ve Faik Savaş’ın da tebliğe uyarak Avrupa’da “kısasa kısas” yolu için yüzlerce imza sağladıklarını küçük dilimi yutarak dinlemiştim”. Ben bunu “İki Uçlu Yaşam”a yansıtınca, Kazım inkar etmişti. Oysa ben, Sait Elçi’yi Dr Şıvan öldürmedi deyince Kazım bana “Barzani ve KDP yalan söyleyecek değil ya” demiş ve ben yeni gittiğim Kazım evini (ve Konstat şehrini) anında terk etmiştim.’
GEÇİCİ KOMİTE’NİN BİLDİRİSİ
I-KDP Geçici Komitesi Kasım 1977’de Said Elçi’nin öldürülmesiyle ve Şıvan ile arkadaşlarının tutuklanması ile ilgili bir açıklama yaptı. Bu açıklamadan bazı bölümler şöyle:
“… Türkiye’de faşist rejim, zulüm, işkence ile geniş bir tutuklamaya girişti. Bu da birçok insanın ülkesini terk etmesine neden oldu. Bunlardan biri de Sait Elçi idi. Birkaç Kürt ile birlikte Suriye’ye orandada Güney Kürdistan’a, Zaho’ya vardığında Zaho bölge Komitesinin misafiri oldu.
“… Bir süre sonra açığa çıktı. Elçi Zaho’da olduğu zaman Abdullatif Şavaş isminde biri de orada imiş ve Elçi’yi görmüş. Görgü tanığı olmasın diye onuda öldürmüşler.
(..) Böylece Zendo ve (x) Gılali’ye gönderdiler. Derin bir araştırma yapıldı! Zendo ve (x) suçsuz görülüp salıverildiler. İspat edildi ki, Dr. Şıvan, Çeko, Brusko, Elçi, Bego ve Savaşı öldürmüş. Hukuk, kanun ve Kuzey Kürdistan’lı kardeşlerimizin haberi dahilinde hüküm infaz edildi. Daha sonra açığa çıktı ki, bu siyasi ve fikri ikilik, çelişki ve rahatsızlık 1960 başlarından beri rahmetli Elçi ve Dr. Şıvan arasında varmış.’
(..) Dr. Şıvan, Sait Elçi’nin Zaho’ya geldiğini duyunca kendi grubundaki sorumlularla bir toplantı yaptı. Bu toplantıda Dr. Şıvan, Çeko, Brusk, Zendo ve (x) hazır bulundu. Toplantı da uzun uzun Sait Elçi üzerine tartışıldı. Dr. Şıvan önerdi ki, “Bir kaç kişi Zaho’ya gitsin, Sait Elçi’yi alıp en yakın Türk kararolunda ki, jandarmaya teslim etsin. Öneri, toplantıyı yapanlarca büyük rahatsızlık yarattı. Hatta Zendo bu öneriden dolayı toplantıyı protesto edip terketti. Daha sonra dört oyla karar alındı.’
**
YARGILAMA
Dr.Şıvan ve arkadaşlarının yargılanması konusunda Mesud Barzani şunları söylüyor:
“…Anlamıyorum. Neden bu konuda biz sürekli ve kasıtlı olarak tarafmışız gibi gösterilmekteyiz? Olayı yakınen biliyorum. 11 Mart 1970 Otonomi Antlaşması sonrası T-KDP, bizden Irak Kürdistan’ında bir kongre yapmak için yardım isteminde bulundu. Biz de bunu kabul ettik. Kongre delegeleri yanımıza geldiler. Lakin uzun sure geçtiği halde Sait Elçi ortada yoktu. Dr. Şıvan da onu, Çeko ve Brusk’le “gerici” olduğu iddiasıyla öldürüyor. Bir ay sonra partimiz haberdar oldu Haberi veren T-KDP’li bir arkadaştı. Daha sonra T-KDP bizden resmi olarak, politbüro ve merkez komite üyeleri nezdinde, Dr. Şıvan’ın sorgulanıp ondan hesap sorulmasını, aksi takdirde I-KDP’yi sorumlu tutacaklarını bildirdi. Bundan sonra Dr. Şıvan’ı biz değil Türkiye-KDP yargılayıp ölüm cezasına çarptırdı” (Kürdistan Press, 16 Ekim 1987, sayı 24).
Mesud Barzani ‘Barzani ve Kürt Özgürlük Hareketi’ kitabında ise şunları belirtmektedir:
“11 Mart anlaşmasından sonra Kürt kurtuluş hareketi ile ulusal yurtsever güçleri birleştirmek için uygun bir zemin oluştu. Ardından Türkiye’deki KDP kurtarılmış Kürdistan’da kongresini toplama kararı aldı. Devrim birliği bu talebi olumlu karşıladı. Kongrenin yapılması için gerekli kalaylıkların sağlanması talimatını verdi. Parti Sekreteri şehit Sait Elçi Zaxo’ya geldiğinde Şıvan onu karşıladı ve karargâhına götürdü. Ama ne olduysa bir daha ondan haber alınamadı. Kongre üyeleri gruplar halinde Gılalı’ya geldiler ve sekreterini beklemeye koyuldular. Sekreterden ne bir haber vardı ne bir iz. Doktor Şıvan’dan Sait Elçi’nin akıbeti sorulduğunda yanında iki gün kaldığını, sonra Gılalı’ya gittiğini söyledi. Yapılan araştırmadan sonra anlaşıldı ki Şıvan Brusk Çeko meydan Şıvan’a kalsın dolayısıyla o parti genel sekreteri olsun diye Sait Elçi’ye ateş edip öldürmüşler. Bu gerçek plana dâhil olup da suça doğrudan iştirak etmeyenlerden birinin bütün bilgileri vermesinden sonra anlaşıldı. Türkiye KDP Merkez Komitesi talebi üzerine failler devrim mahkemesine sevk edildi. Ve sanıklardan Şıvan, Çeko, Brusk hakkında idam kararı verildi. Sonra bu hüküm edildi. Olayı bizzat görenlerden biri mahkemede şunları söyledi: Kendisine ateş edilmeden önce Sait Elçi, Şıvan’a bu suçu işlememesi için yalvardı ve şöyle dedi: Şıvan Kanımı kendi elinle dökme. Bırak kanımı düşmanımız döksün. Eğer beni öldürürsen Kürt Yurtseverler hareketini büyük bir zarar vermiş olursun. İşte gerçek bundan ibarettir. Ama Eylül devrimine ve liderliğine kin besleyeler olayı devrim hareketini suçlu gösterecek şekilde tasvir etmekten geri durmadılar .’(Mesut Barzani, Barzani ve Kürt Özgürlük Hareketi, Cilt 2 s.352-353 Doz Yayınları).
Şerafettin Elçi, Mesud Barzani’nin bu görüşüne karşı çıkıyor, “Barzani hakemliğinde T-KDP, her çözüme razıdır.’ 2 (Rafet Ballı, Kürt Dosyası, s. 609). Diyor. (..)
“Evet T-KDP cinayetin ortaya çıkmasını sağlamış faillerinin yargılanıp cezalandırmasını talep etmiştir… Ancak T-KDP’nin Irakta yargılama yapıp cezalandırmaya, ne yetkisi ne de gücü bulunmaktadır’ (Rafet Ballı, Kürt Dosyası, s.611).
KEMAL BURKAY,DR.NACİ KUTLAY VE MUSA ANTER VERSİYONU
Dr.Şıvan’ın yakın arkadaşı Dr.Naci Kutlay ‘Anılar’ında şunları yazıyor: , “Zaman zaman kendime sordum, bende Sait Elçi ile gitseydim ne tür durumla karşılayacaktım? Benim çok yakın bir arkadaşım olan, Dr. Sait’in Sait Elçiyi öldürmesine engel olabilecek miydim? Yoksa ben de onunla birlikte öldürülecek miydim? Bu gün bile bu iki olasılıktan bazen birine bazen diğerine takılıp kalıyorum.”
Kemal Burkay da ‘anılar, belgeler’ de Sait Elçi ve arkadaşlarının öldürülmesi, Dr.Şıvan ve arkadaşlarının kurşuna dizilmelerine yer veriyor:
‘ 12 Mart darbesinin ardından güneye sığınan Sait Elçi ve iki arkadaşı, birtakım oyunlarla Şıvan’ın orada oluşturduğu üsse götürülmüş ve orada öldürülmüşlerdi. Bunun ardından ise, bu olay nedeniyle Şıvan ve arkadaşları, KDP yönetimi tarafından yargılanmış. Şıvan, Hasan Yıkmış (Brusk) ve Hikmet Buluttekin kurşuna dizilmişler.’
(..)
‘Sait Elçi güneye geçince, Şıvan bunu haber alır almaz Zaho’ya gitmiş ve bölgedeki IKDP komutanı İsa Suwar’dan onu ve iki arkadaşını teslim alarak kaldığı üsse götürmüş. (..) Şıvan kendi bölgesine ulaşır ulaşmaz Sait’i tutuklamış. Bir süre sonra da, bir-iki arkadaşıyla birlikte, ötekilerden habersiz kurşuna dizip gömmüş.’ (Age. Cilt 1, s373.374)
Musa Anter, Said Elçi’nin eşi Saime hanımın gelip kendisine Said Elçi’yi sorduğunu anlatıyor anılarında.
Musa Anter, Sait Elçi’nin öldürülmesi hakkında şunları yazıyor:
‘Faik’ten sonra (Av.Faik Bucak.Y.K) Sait Elçi partinin başına geçmişti. Sait Kırmızıtoprak, Dr.Faik Savaş’ı da yanına alarak, Barzani’nin Iraq faşistleri en kızgın savaşı anında Iraq’a gitmişlerdi. Zaxo bölgesinde sait Kırmızıtoprak ve Faik Savaş’a geniş imkanlar tanıyan Barzani, onlara bir kamp tesis etti. Bu kamp hem bir nevi hastahane ve hem de eleman yetiştirmek için bir eğitim merkeziydi.’ (Hatıralarım, S211)
Sait Elçi TKDP’nin ilk kurucu başkanıdır ve Av.Faik Bucak partiye kuruluştan 45 gün kadar sonra katılmıştı. Said Elçi başkanlığı Bucak’a bırakmış, kendisi de sekreter olmuştur. Bucak’ın katlinden sonra ise başkanlık makamı boş bırakılmıştır. Anter burada eksik bilgiler vermektedir. Dr.Faik Savaş daha sonradan Güney Kürdistan’a gitmiştir. Dr.Şıvan ile birlikte giden 4 kişi Said Elçi’nin referansı, TKDP’yi temsilen gitmişlerdir. Reşo Zilan, ‘Gittiğimizde Türkiye’de tek parti vardı. O da TKDP’ydi’ diyor. Şakir Epözdemir, Şıvan ve arkadaşlarının güneye geçişlerinin Ömer Turhan tarafından ayarlandığını iddia etmektedir.
Anter şöyle devam ediyor:
‘ Dr.Sait Kırımızıtoprak Türkiye’de teşkilat kurmak istedi. Ancak kendisince, hiçbir ilerleme kaydetmeyen Türkiye Kürdistanı Demokrat Partisi engel oluyordu. Daha önce bu partinin kapatılmasını istemiş ve yeni KDP’nin kurulmasını teklif etmişti. Bu teklifi red edilmişti. Böylece, her iki Sait’in arası her gün biraz daha açılıyordu. (..)
‘İşte bu kısaca anlatmaya çalıştığım olaylardan sonra 1972’de ben ve arkadaşlarımın Diyarbekir Örfi İdare Komutanlığına teslim olmamız radyo ile duyuruldu. Biz teslim olduk. Said Elçi, Nusaybin’in Tahut köyünden Muhamedé Begé adında bir genci yanına alarak, Irak’ın Zaxo kasabasına gidiyor.’
(..)
‘Osman (Qazi) aynı zamanda Şıvan’ın çok yakın arkadaşıydı. Sait Elçi’nin Şıvan hakkında yazdığı tüm yazılar onun eline geçiyordu.. Meğer Osman, bu yazıları Barzani’ye iletmiyor, Şıvan’a veriyormuş. İşte bu Osman Qazi’nin yanında ki Sait bir araya geliyor.’
(..)
‘Birlikte arabaya binip yola koyuluyorlar. Yolda aralarında sert bir tartışma çıkıyor.. Nihayet, Şıvan bir yerde Elçi ve Begé’yi arabadan indirerek kurşuna diziyor ve oraya gömüyor.’
(..) Ben diyarbekir askeri hapishanesinde iken, birkaç kere Elçi’nin hanımı gelip benden Sait’i sordu. Bir şey bilmediğimi söyledim. Gerçekten de o sırada bir şey bilmiyordum. Bir MİT sorgusunda, Diyarbekir MİT Başkanı Hava Albay Faik de benden aynı şeyi sordu. Bilmediğimi söyleyince, kendisinin bana anlatacağını söyledi. Bana, ‘Teşkilatımız gidip Elçi ile Begé’nin mezarlarını açtı ve fotoğraflarını çekti’ dedi.’ (Musa Anter, Hatıralarım, S213. Yön yay. İkinci basım 1991)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder