Çırê Musyon

24 Temmuz 2021 Cumartesi

SAİD ELÇİ VE ARKADAŞLARININ KATLİ..


-10-
Önceki satırlarda Remazane İsa’nın iddialarını okuduk. Kanımca söylediklerinin doğruluğu tartışılır. Fakat onun söylediklerinde de resmi bir söylemin izlerini görüyoruz. Nedir bu izler? ‘Musul’da taksiciler grevde olduğu için Said Elçi Gılala’ya gönderilememiş! Derviş Akgül’e de aynı şeyler söyleniyor. Burada kim korunuyor? Esad Xoşewi, İsa Suwar ve Osman Qazi. Said Elçi adeta ihbar ediliyor ve Dr.Şıvan ile arkadaşları gelip O’nu götürmeleri için davet ediliyor. Bu sorumluların aklanabilmesi için böyle bir senaryo uyduruluyor. İki Said arasındaki sorunları bilenler olanlar olarak IKDP Zaxo sorumlularının daha sağduyulu ve sorumlu davranmaları gerekirdi. Ama ne yazık ki böyle yapılmıyor.
Ramazane İsan’nın dışında şimdiye kadar kimse ‘İsa Suwar’ın Şıvan’ın tüfeğini Soro’ya verdiğini söylemedi. Bu konunun başka sorularla araştırılması gerekirdi.
DR.ŞIVAN’IN OTORİTERLİĞİ
Bilindiği gibi Dr.Şıvan’ın metotlarını ve örgüt anlayışını beğenmediği için ayrılan veya tavır koyan sadece Reşo Zilan (Ahmet Kotan) değildir. Dr.Faik Savaş ve Hemreş Reşo da ayrılanlar arasındadır. Daha önce iseDr.Tarık Ziya Ekinci, Mehmet Ali Aslan, Dr.Naci Kutlay, Ahmet Aras da Dr.Şıvan’la çalışmaya yanaşmamışlardır. Dr.Tarık Ziya, Şıvan’ı ‘küçük burjuva maceracılığı’ ile suçlamıştır. (Ruşen Arslan, DDKO, S115)
Dr.Faik Savaş (Dr.Hişyar) ile Dr.Şıvan da anlaşamıyorlar. Nazmi Balkaş ajandasına bu konuda şu notları düşüyor: ‘11 Eylül:Zaxo’ya gittik. (Dr.Şıvan ve Hişyar ihtilafı), 1 Ekim:Ben ve Hişyar, Türkiye’ye gittik (İhtilaf için). Dr.Hişyar ile Şıvan arasında çıkan sorunlar nedeniyle Soro ve Dr.Savaş 1 Ekim 1970’da Türkiye’ye gidiyorlar, Musa Anter ile görüşüyorlar ve 16 Ekim’de de geri dönüyorlar. Bilindiği üzere Dr.Savaş da bir süre sonra Dr.Şıvan ve partisinden kopuyor.
Ziya Avcı’nın verdiği örneklerden anlaşıldığı kadarıyla Dr.Şıvan birisini örgütlemek isterse ona okuması için bir kitap gönderiyor önce ve ilişki bu kitap okumasıyla başlıyor. Nitekim Ziya Avcı’nın parti üyeliği de bu kitap okumadan sonra gerçekleşmiştir. Tabbi Veysi Zeydanlıoğlu gibi bu kitap okuma ritueliyle örgütlenemeyenler de vardır. Veysi Zeydanlıoğlu ısrarla kitabı gönderenle tanışıp, konuşmak ister.
Dr.Şıvan’ın partisi 22. Ağustos 1970’deki 2. Kongre dedikleri toplantıdan sonra su almaya başlamıştır. Partiden ayrılmalar başlamıştır.
Dr.Şıvan’ın silahlı mücadele kararı aldıktan sonra Diyarbekir’de Dr. Tarık Ziya Ekinci ve Dr.Naci Kutlay gibi kişileri ‘mücadele başladıktan sonra onların rahat rahat oturmayacakları’ şeklinde tehdit ettiği öne sürülmektedir.
Dr.Kırmızıtoprak görüşlerine karşı çıkılmasından hoşlanmamaktadır. Parti kurma fikri ve toplantılara sunulanlar hep onun fikirleridir. Düşüncelerine katkıda bulunulması sözkonusu değildir. Şakir Epözdemir, Hüseyin Sağnıç’a atfen ‘Dr.Şıvan’ın örgütsel çalışmaya inanmadığını’ öne sürmektedir. Dr.Kırmızıtoprak’ın örgüt üyeleriyle ilişkisi çok serttir.’Smit Wesson’ silahlardan birisinin Hüseyin sağnıç tarafından değiştirilip yerine eski bir silahın konmasının anlaşılmasından sonra, Reşo Zilan’ın anlattıklarına göre Sağnıç saatlerce Doktor’dan azar işitmiştir.
Ziya Avcı’nın verdiği örnek de dikkat çekicidir.
Dr.Şıvan’ın katıldığı Van Bölge Komite toplantısında, kendisi (Z.Avcı) ve Dılşer’in Şıvan’dan ‘nasihat etmesini istedikleri arkadaşlarına’ Doktor’un şunları söylediğini aktarmaktadır:’ Evet toplantı günü geldi. Akşamleyin biz biraz geç vakit Dr.Şıvan’ı aldık ve şehir dışına çıktık. Van Çimento fabrikası yakınlarında ovada oturduk. Dr. Şıvan başlangıçta sadece dinleyiciydi. Üçümüz de Van bölgesinde yapılan çalışmaları ve ilişki kurabileceğimiz kişileri konuşarak toplantımızı normal bir şekilde yaptık. Toplantı bittikten sonra Dr. Şıvan genel olarak örgütsel çalışmalar üstünde durup bazı tavsiyelerde bulunduktan sonra yüzünü o arkadaşa çevirdi ve şöyle dedi: Bu vatanın toprağı üstünde oturan kim olursa olsun, bu sayede yiyip içiyor, çalışmaya mecburdur. Bunu yapmayan kişinin bu ülkede işi kalmaz, en iyisi odur ki bu ülkeyi terketmelidir.’ (S.58)
Kampta Ahmet Aras’a karşı takınılan olumsuz tavır da Dr.Şıvan’ın otoriterliğinin bir başka örneğidir.
Ahmet Aras’a duyulan alerji ve kızgınlık da onun sorgulayıcılığı ile açıklanabilir.
Ahmet Aras’a daha önce Ankara’da Dr.Şıvan tarafından Kızılay’da birileriyle görüşüp toplantıya gelmesi için randevu veriliyor. Parti merkez komitesine alınacağı söyleniyorsa da bu buluşma gerçekleşmiyor. Ahmet Aras 1960’lı yıllarda DAnt dergisi, daha öncesinde Fırat-Dicle dergilerinde yazıları yayınlanan sosyalist bir Kürt olarak tanınmaktadır. 1965’te yazılarından dolayı hapse girmiştir.Yine o yıllarda Kürd dengbejleri, özellikle de Evdale Zeynıke üzerine uzun soluklu araştırmalar yapmış, Dr.İsmail Beşikçi’nin Kürdistan gezilerinde de yardımcı olan, sorgulayıcı bir Kürd şahisyetidir. Öyle bir hafta içinde üye olacak kadar toy değildir.Ziya Avcı kitabının 75 ve 76. Sayfalarında sudan gerekçelerle Ahmet Aras ve Muhterem Biçimli hakkında eleştirilerde bulunmaktadır. Bu ‘eleştiriler’i ben Ahmet Aras’ın sorgulayıcılığına, Muhterem Biçimli’nin inatçı ve dik başlılığına , ayrıca Said Elçi’yi tanıyor olmasına yordum.
Ahmet Zeki Okçuoğlu da Ahmet Aras’ı eleştirmektedir!
Azad (Okçuoğlu)’a göre Ahmet Aras (Baran), ‘sivri dilli, ani çıkışlar yapan’ biridir:’Bir gün Dışeş kampında Dr.Şıvan’ın konuşması sonrasında Doktor’u küçümseyen karşı çıkışta bulunur. Bunun üzerine Dr.Şıvan , A.Aras’ı azarlayan, ‘haddini bildiren’ bir karşılık verir!’ (Dr.Şıvan,S.173)
DAKTİLO ODASINDAKİ SIR!
Sait Elçi ve Mıhemede Bege’nin Qumri’deki atış poligonunda öldürülerek dikkat çekilmemeye çalışıldığı yönünde iddialar mevcuttur.
Elçi ve arkadaşlarının öldürülmesini takip eden günlerde-belki 4-5 gün sonra-kampta bir yoğunluk olduğu söylenmektedir. İddialara göre kampta iki gün süren bir parti konferansı yapılmış, bu konferansta çeşitli konularda, Dr.Şıvan’ın çerçevesini çizdiği şekilde görüşler dile getirilmiştir.
Bunun yanısıra Ahmet Zeki Okçuoğlu ve Çeko’nun bulunduğu daktilo odasında ayrıca demir dolaplar bulunmaktadır. Bu dolaplarda da yazışmalar, matbuat, üye bilgileri vs. Bulunmaktadır. Bunun yanısıra bu odada bir şömine borusunun geçtiği yeri andıran bir yer vardır. Burada bir çuval vardır. Çuvalın içinde ise ceket vs. bulunmaktadır. Bu ceketlerin öldürülen Said Elçi,Mıhemede Bege ve Abdüllatif Savaş’a ait olduğuna dair kamp içinde söylentiler dolaşmaya başlayınca bir gün yemek sırasında Dr.Şıvan kamp mevcuduna yönelik şöyle bir konuşma yapar:’Bu oda bizim sır odamızdır. Oraya işi olmayanlar gitmesin.Giden olursa ondan şüpheleniriz.’
Said Elçi ve arkadaşlarının öldürülmesi nedeniyle Dr.Şıvan ve arkadaşları tarafından verilen ifadeler, yazılan mektuplar sözkonusu. Bunları Nazmi Balkaş da görüyor ve okuyor. Balkaş İdris Barzani ile rahat görüşebiliyor. Fakat nedense İdris Barzani, Mela Barzani ile görüşmesine izin vermiyor. Nazmi Balkaş bu konuda kısa günlüklerine şu notu düşmüş: ‘18 Mayıs:İdris ile görüştüm, yalnız yazıları okumama müsade verildi. Mezarları kabul etmedi. Barzani talebi red edildi.’
SAİD ELÇİ’NİN KATLİNİN TÜRK GAZETELERİNE YANSIMASI:
16 AĞUSTOS 1971 TERCÜMAN
Tercüman gazetesi 16 Ağustos’ta şunları yazmaktadır:
‘Sıkıyönetimin aradığı beş kişiyi Irak’ta Molla Barzani kurşuna dizdirtmiş. Diyarbakır ve Siirt illeri Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından aranılan Sait Elçin, Ömer Çetin, Mahmut Okurman, Muhterem Biçimli ve Abdülkelam Ceylan’ın Irak’a geçtikleri orada molla Barzani tarafından kurşuna dizilerek öldürüldükleri ileriye sürülmektedir. (...) Öğrenildiğine göre Molla Mustafa Barzani bir süre sonra bu Beş azılı Kürtçünün hareketlerinde uygunsuzluk görmş ve kurşuna dizilerek öldürülmelerine karar vermiştir. Bu dört kişi Doğu’da Kürtçülük akımını uyandırma çabaları sebebi ile uzun süreden beri aranmaktadırlar. Sıkıyönetim Komutanlığı bu dört kişi hakkında gıyabi tutuklama kararı almış ve isimlerini arananların ait listelerde yayınlatmıştı.’
16 Ağustos 1971 tarihli Hürriyet gazetesinde haber aynı şekilde tekrarlanmakta ama haberin sonuna eklediği ‘KIZLTOPRAK’IN EMRİ İLE’ devam eden bölümde Tercüman’dan farklı olarak şunları ileri sürmektedir:
‘Irak’a kaçtıkları anlaşılan beş sanığın kurşuna dizildiği dün öğrenilmiştir. İyi haber alan kaynaklara göre aranan beş kişi Barzani kuvvetleri ile anlaşmazlığa düşmüşler ve Barzani yönetim kadrosundan Doktor Sait Kırmızıtoprak’ın emri ile kurşuna dizilmişlerdir.’
17 AĞUSTOS 1971 TARİHLİ TERCÜMAN: 5 ANARŞİSTİ BİR DOKTOR İHBAR ETMİŞ
Said Elçi ve arkadaşlarının katledilmeleri Ağustos 1971’de Türkiye’deki gazetelere yansıyor.
17 Ağustos 1971 tarihli Tercüman gazetesinde yazılanları özetliyorum:
‘Kurşuna dizilen beş kişinin Diyarbakır’da bulunan yakınları ‘Vatana ihanetin sonu budur. Biz de töhmetten kurtulduk’ demişlerdir.
Barzani tarafından kurşuna dizildikleri söylenen Diyarbakır’da serbest muhasebecilik yapan Sait Elçi ile İstanbul Hukuk Fakültesi’nden tard edilen DDKO Şubesi Başkanı Ömer Çetin, Silvan Şubesi Başkanı Mahmut Okutucu ve aynı Ocak mensuplarından Muhterem Biçimli ile Abdülkerim Ceylan’ın bir süre önce Türkiye’de güvenlik kuvvetleri tarafından aranmakta oldukları açıklanmıştır. Gelen haberlere göre bu beş kişi sıkıyönetimin ilanından sonra, Kuzey Irak’a geçmişler ve kendileri gibi bir süre önce Türkiye’den kaçan Doktor Sait Kırmızıtoprak’ın evinde misafir olmuşlardır.
1968 yılına kadara Yunak ilçesinde hükümet tabibliği yapan Sait Kızıltoprak, dolaşan söylentilere göre Diyarbakırlı arkadaşlarının kendi topraklarına sığındığını Barzani’ye bildirmiş, Barzani de kurşuna dizilmelerini emretmiştir. Kendileri gibi komünist olan Sait Kırmızıtoprak’ın çabaları bir sonuç vermemiş ve bir manga asker Türkiye’den kaçan beş kişiyi öldürmüştür. (..)Barzani tarafından kurşuna dizildikleri öne sürülen beş kişinin durumu ile ilgili olarak Dışişleri Bakanı Osman Olcay, şimdilik bu konuda kesin bir bilgi edinilmediğini ancak haberin doğru olduğu anlaşılırsa Irak nezdinde teşebbüse geçileceğini söylemiştir.’
Görüldüğü gibi haberde birçok yanlış bilgi sözkonusu vardır. Said Elçi ve adı verilen kişilerin Barzani tarafından kurşuna dizildikleri iddia edilmektedir. Sait Elçi’nin dışındakiler hayattadırlar. Barzani tarafından da kurşuna dizilmemişlerdir.
Ömer Çetin’in ailesi bunun üzerine endişelenmiştir. Bu arada evleri de gözetim altına alınmıştır. Dıjwar (Lütfi Baksi) gelip aileye bunun doğru olmadığını Yusuf Azizoğlunu’nun ailesi üzerinden bildirene kadar bu ‘endişe’ devam etmiştir.
Haberde ayrıca ‘’beş kişinin bir manga Türk askeri tarafından öldürüldüğü’ de iddia edilmektedir.
Haberde verilen mesajda hem ‘Barzani’nin kurşuna diztirttiği’ mesajı veriliyor, öte yandan da ‘Bir manga Türk askerinin kurşuna dizdiği’ iddia ediliyor.
Haberde,Sait Elçi’nin diğer arkadaşları-Mıhemede bege ve Abdüllatif Savaş- sözkonusu edilmediği gibi, hayatta olan kişiler hayali olarak önce Barzani’ye sonra da ‘bir manga Türk askerine’ öldürtülmektedir.
İlginç olan şudur ki, Tercüman gazetesi de bir kısım ‘Şıvancı’nın iddia edip inandığı gibi, Said Elçi’nin Barzani tarafından kurşuna dizildiğini’ iddia etmektedir.
Aynı gazetenin 19 Ağustos tarihli nüshasında ise Dışişleri Bakanı ‘ Osman Olcay: Kurşuna dizilen 5 Türkten Irak Dışişlerinin haberi yok’ dediğini yazmaktadır:
‘Sıkıyönetim bildirisinden başka elimize resmi bir bilgi gelmemiştir.haber radyoda okunduğu gün tesadüfen Irak Dışişleri BakanıAnkara’ya beni ziyarete gelmişti. Durumu kendisine laf arasında naklettim. Kurşuna dizilme olayını hayretle karşıladı. Böyle bir şeyden haberi olmadığını söyledi. Aranılan beş şaki için ben daha fazla üstünde durmadım. Bu Barzani tarafından ortaya atılmış bir blöf de olabilir. Kimliklerini düşürüp başka adlarla yurda girmeye de kalkabilirler.’
BAZI KÜRD ŞAHSİYETLERİN GÖRÜŞLERİ:
DR.KUTLAY’IN GÖRÜŞLERİ
Dr.Kutlay Sait’ler öldürülüyor başlığı altında ise şunları anlatıyor:
‘ Yıl 1971. Diyarbakır’da askeriyenin büyük bir binasında tutukluyuz.. Bu arada Sait Kırmızıtoprak’ın Sait Elçi’yi öldürdüğü söylenmeye başladı. Biz de duyduk. Bir adet anlatımı bozuk ve kötü bir kağıda teksir edilmiş bir bildiri ulaştırdı gelenler. Solcu Kürtlerden Sait Kırmızıtoprak,i Canip Yıldırım, Musa Anter, Tarık Ziya Ekinci ve bana küfür ediliyor, Kürt yurtseveri Sait Elçi’nin öldürülmesi kınanıyor ve bizlerin arzusu ile bunun gerçekelştirildiği yazılıyordu. Ancak MİT’in bu bildiriyi hazırladığı hemen sırıtıyordu. İçindeki bilgiler ev anlatım onları ele veriyordu. İmzalar, ‘Sait’in Bingöllü hemşehrileri’ ya da ‘Kürt yurtseverleri şeklindeydi. Bir iki de MİT ile sıkı ilişkileri olan molla bulmuşlardı. Melle Nuh, diye birisim aklımda kalmış bunlardan. 12 Eylül 1980 faşist cuntasından sonra Avrupa’ya kaçtığımda bu bildirilerden bir tanesini İsveç’te bir hemşerimde buldum. (Age S 101)’
Naci Kutlay, Dr.Şıvan’in ikinci adamı Soro lakaplı Nazmi Balkaş’ın kendisine 6 şubat 1994’te, Ankara’da Körfez Lokantası’nda Said Elçi’nin öldürülmesi konusunda şunları anlattığını aktarıyor:
‘Sait Kırmızıtoprak çok zeki ve akıllı ancak insanları tanımada yetersizdi. Herkese kolayca güveniyordu. SADİ Elçi’nin öldürülmesinde Iraklı Kürt yöneticilerin oyununa geldi. Özellikle de İsa Suwar’ın. Bu olaylara ilişkin en sağlıklı bilgileri ben biliyorum., birkaç kez yazamyı düşündüm, ama beceremedim. O dönemde Türkiye’ye gelip teslim olmadan önce elyazımla notlarım oldu. Bu notları ve bazı tarihsel dökümanları saklıyordum. Bunları tanıştığım memduh Selim Bey’den almıştım. Memduh Selim’in, basit ve kendilerine ait bir evleri vardı. Kitapları ve sakladığı belgeleri oradaydı, bana çok güveniyordu ve istediğin kitap ve belgeleri alabilirsin dedi bana, nasıl olsa benden sonra değerlendirirsin. Ben de onları aldım ve ayrıca başkalarından elde ettiğim kitaplar vardı. Sait’lerin öldürülmelerine ilişkin de çok şey vardı bu belgelerin arasında. Tümünü Necmettin Büyükkaya’ya verdim. Araya olaylar girdi ve ben Türkiye’ye döndüm, sonraları Necmettin Türkiye’de tutuklandı, kendisiyle görüştüm ve kendisine emanet ettiğim kitap ve belgeleri sordum. Suriye’de bir banka kasasında olduklarını söyledi. Hangi banka ve şehirolduğunu öğrenemedim.’ Age.S.201-202).
TİP ESKİ GENEL BAŞKANLARINDAN MEHMET ALİ ASLAN’IN YORUMLARI
TİP eski genel başkanlarından avukat Mehmet Ali Aslan taraf gazetesine gönderdiği düzeltme yazıları arasında yer alna bir yazısında Said Elçi’nin öldürülmesini ve sonrasını değerlendiriyor. Mehmet Alis Aslan’ın bu yazısı 7 Haziran 2013 tarihli. Aslan’ın tümünü aşağıya aldığım yazısı Taraf gazetesinde yayınlanmadı ancak kendi internet sitesinde yayınlandı:
‘İki Sait de arkadaşlarımdı. Her ikisi de 49’lar davasının sanıklarıydılar. Dr. Sait Kırmızıtoprak zeki, yetenekli fakat son derece hırslıydı. Sait Elçi ise dürüst,fedakar. Cesur bir insandı. Dr. Sait, Türk Solu geleneğinde yer almışken, Sait Elçi, Kürt Milliyetçi grubunun içindeydi. Bu nedenle birbirlerine sempatileri yoktu.
Dr. Sait 1968’lere doğru bir arayış içine girdi. Okuduğu kitaplar arasında (bir kısmı Fransızcaydı) ağırlıklı olarak Küba Devrimi ve Fidel Castro ile ilgili olanlar ağırlıktaydı. Dr. Sait bir Castro hayranı kesilmişti.
1968’de, aralarında Sait Elçi’nin de bulunduğu, Türkiye’deki KDP mensubu bir grup Kürt milliyetçisi Antalya’da tutuklandı. Isparta’da askerlik görevini yapan Dr.Sait onları ziyaret için bir çok kez Antalya’ya gidip onları ziyaret etti. Bu grupla aralarında bir dostluk ilişkisi gelişti. Bu, her iki Sait’in trajik sonunu hazırlayan olayların başlangıcı oldu.
Olayı anlamak için, Türkiye’deki Kürt Demokrat Partisi (KDP) yi iyi bilmek gerekiyor. T-KDP 1966 yılında Avukat Faik Bucak’ın girişimiyle kuruldu. (TKDP 1965 Temmuz auında Said Elçi, Derviş Akgül, Ömer Turhan,Şakir Epözdemir ve Şerafettin Elçi tarafından kuruldu. Merhum Faik Bucak 40 gün sonra partiye oldu ve başkanlığa getirildi. Y.K.)
1965 seçimlerinden önce, Kürt din hocalarını ve aydınlarını ziyaret ediyor, TİP’e katılmalarını ve TİP’in Doğu’daki örgütlenmesine yardımcı olmalarını sağlamaya çalışıyordum.
Bu arada Urfa’da Avukat Faik Bucak’ı da ziyaret ettim ve TİP’ten aday olması için iknaa çalıştım. TİP’e sempatisi vardı. Fakat TİP’in kazanabileceğine inanmıyordu. Bağımsız aday olacak ve kazanırsa TİP’e katılacaktı.
Bunun imkansızlığını belirttim. Milli Bakiye’ye göre TİP’ten seçilmesi ihtimali çok güçlüydü. İkna olmadı. 1965 seçimlerinde Faik Bucak bağımsız adayolarak TİP’ten fazla oy almasına rağmen seçilemedi. Daha az oy alan TİP adayı Behice Boran Meclise girdi.
Kürt Demokratik Partisi’nin Kuruluşu
Faik Bucak, sevdiğim ve saygı duyduğum değerli bir aydındı. Seçimden sonra benimle görüşmek istedi. Urfa’ya gittim. Birlikte illegal bir Kürt Partisi kurmak istiyordu.
Ben, “illegal hareketlerin halk kitleleriyle ilişki kurmakta zorlandığını ve bu nedenle etkili olamadıklarını, şimdiye kadar kurulan bütün legal ve illegal örgütlerin hepsinin içinde istihbarat elemanlarının bulunduğunu, Ahmet Muşlu olayında olduğu gibi, legal örgütlerde bunun büyük bir sorun yaratmadığını, fakat illegal örgütlerin yönlendirmeye ve provokasyona açık olduğunu” anlattım. Ayrıca “Sadece Kürtlerden oluşan örgütlerde, insanlar, Kürt kavramının içine hapsoluyor, bütün çalışmalar ve söylemler etnik sorunların dışına taşmıyor. Ekonomi, eğitim, sosyal haklar, dünyadaki gelişmeler gibi konularla kimse ilgilenmiyor ve bu da Kürt toplumunun izolasyonuna yol açıyor, toplumun gelişmesini engelliyor. Kürtlerin bulunmadığı Türk örgütlerinde de milliyetçi anlayışların etkinliği artıyor ve bu, iki halk arasında çatışma zeminini yaratıyor. Kürt ve Türk aydınlarının aynı örgütlerde bulunması, milliyetçi eğilimleri törpülüyor, ön yargıları yok ediyor. Bunların birbirlerinden öğrenecekleri çok şey var.” dedim.
Bu nedenle TİP’te yer almasını ve birlikte çalışmamızı önerdim. Hatta bir defasında, yine kendisinin arzusu üzerine Mehmet Emin Bozaslan ile birlikte Urfa’ya gittik. Fakat anlaşamadık.
Bir süre sonra KDP kuruldu. 1966 yılında Faik Bucak’ın öldürülmesinden sonra Genel Sekreterliğe Sait Elçi getirildi. (Genel Başkanlık yoktu) (Faik Bucak’a saygı göstermek için bu başkanlık kaldırıldı ve Sait Elçi parti sekreterliğine getirildi. Y.K.)
Sait Elçi dürüst, fedakar ve cesur bir insandı. Ama arkadaşları Parti’nin gelişememesini onun entelektüel yetersizliğine bağlıyorlardı. Bu nedenle de Parti’ye katılacak Kürt aydını arayışına girdiler. Feqi Hüseyin Sağnıç Erzurum’da bana geldi. “Halk kitlelerine ulaşmak ve onların örgütlenmesini sağlamak bakımından legal demokratik hareketin en etkili yöntem olduğunu” kendisine anlattım ve yukarıda yazılı sakıncaları da ekledim. Kendilerine katılamayacağımı söyledim. Sonuç olarak birbirimizi ikna edemeden ayrıldık.
Dr. Sait Kırmızıtoprak’ın Kürdistan’a gidişi
KDP, bundan sonra Dr. Sait’e öneriyi götürdü. Sait hemen kabul etti.
Aralarındaki anlaşmaya göre, Sait Elçi Genel Sekreter olarak kalacak. Dr. Sait Politbüro üyesi olacak. Irak Kürdistanı’na gidip orada bir üs kuracaktı. Bu, Fidel Castro hayranı Dr. Sait’in aradığı bir fırsattı.
Dr. Sait bu anlaşmaya uygun olarak Kürdistan’a gitti.Gidişinden önce de eşi ve iki çocuğuyla birlikte Erzurum’da bana geldi. Durumu anlattı. Gittikten sonra benimle temas kurabilir miydi. O dönemde bazı istihbarat elemanlarının , özellikle Kürt gençlerini silahlı bir isyana teşvik için yoğun bir çaba içinde olduklarını, bunların arasında genç subayların da bulunduğunu duyuyorduk. Yirminci yüzyıl boyunca denenmiş ve her defasında Kürtlerin toplu kıyımına yol açmış provokatif bir yöntemin uygulanmaya konulmak istendiği görülüyordu. Kendisine bunları anlattım. Bu politikalara araç olmamasını söyledim. İkimizin bir gazete çıkaracak maddi imkanları ve deneyimi vardı. Birlikte böyle bir girişimde bulunmayı önerdim. Fakat o kararlıydı. Ona, benimle temas kurmamasını kesin bir dille söyledim. Bir daha da görüşemedik. Dr.Sait Kürdistan’a gitti. Kendisine ve arkadaşlarına Metina dağlarının arkasında bir köyde yer verildi. Mustafa Barzani’nin ve bölge komutanlarının Dr. Sait’in amaçlarından haberleri yoktu. Güç durumda kalmış bir grup Kürt gencine yardım etmek istemişlerdi.
Dr. Sait’in gidişinden sonra 12 Mart askeri darbesi oldu. Benim hakkımda da tutuklama kararı çıktı. Yurt dışına gitmek istiyordum. Acaba güneyden Kürdistan’a geçip, oradan da Avrupa’ya gidebilir miydim ? Bu arada dikkatimi bir şey çekti. Dr. Sait ve arkadaşları gayet rahat Türkiye’ye geliyorlar ve burada toplantılar yapıyorlardı. Bundan MİT’in haberdar olmaması mümkün değildi. Geliş gidişlere sınırdaki köylerin muhtarları yardım ediyorlardı. Bunlar da genellikle MİT’e yakınlardı. Dr. Sait’in MİT ile ilişkisinin olması imkansızdı. Sait, en azından bu konuda dürüsttü.
Anlaşılan istihbarat, hareketin olgunlaşıp eyleme dönüşmesini istiyor ve bunun için kolaylaştırıcı bir rol oynuyordu. Bunun üzerine başka bir yoldan Fransa’ya gittim. Birkaç ay sonra arkadaşlarımızdan Ahmet Aras’ın, Almanya’da Konstanz’a geldiğini bildirdiler. Ahmet’in de hakkında tutuklama kararı vardı. Güney’e kaçmış ve Dr. Sait’in yanına gitmiş, olaylara şahit olmuştu.
Konstanz’a gittim. Ahmet günlerce konuştu ve olayı ayrıntılarıyla anlattı.
Kısa bir süre sonra , KDP çevresinden Muhterem Biçimli ve Mele Mahmut, o dönemde Paris’te öğrenci olan, şimdiki Paris Kürt Enstitüsü Başkanı Kendal Nezan’a Beyrut’tan haber gönderdiler ve yardım istediler. Kendal, biri de bende bulunan 2 pasaportu alarak Beyrut’a gitti ve fotoğrafları değiştirilen bu pasaportlarla onları Paris’e getirdi. Bir haftadan fazla benim evimde kaldılar. Günlerce konuştuk. Olayı bir de onlar anlattılar.
Yine Sait’le Kürdistan’a giden Dr. Faik Savaş’ı Batı Berlin’deki evinde ziyaret ettim. Türkiye’ye dönüşümde de olayı yakından bilen kişilerle konuştum.
Hepsinin ortak anlatımıyla, olay şu şekilde cereyan etmişti.
Sait Elçi’nin öldürülmesi
Dr. Sait, Kürdistan’a KDP’nin politbüro üyesi olarak gitmişti. Örgütün Türkiye’deki merkez yönetiminin emrinde olacak, onların talimatına göre hareket edecekti.Fakat Kürdistan’a gidince, orada, kendisinin genel sekreteri olduğu yeni bir örgüt kuruyor. Sait Elçi’nin genel sekreteri olduğu KDP’lilerinin de kendilerine katılmalarını ve talimatlarına göre hareket etmelerini istiyor.
Buna Sait Elçi’nin tepkisi çok sert oluyor. Aldatılmışlık duygusuna kapılıyor ve bunu ihanet olarak kabul ediyor. Kürdistan’a geçip bu durumu Mustafa Barzani’ye şikayet etmek istiyor. Elçi’nin arkadaşları arasında Dr. Sait’in adamı veya adamları vardı. Elçi’nin niyetini ve Kürdistan’a geçişini Dr. Sait’e bildiriyorlar. Elçi’nin Barzani’ye ulaşması, Dr. Sait için çok kötü sonuçlar yaratabilirdi. Barzani’nin yönetim kadrosu Sait Elçi’yi tanıyor ve sanırım kendisine güveniyorlardı. Bu çevrede Dr. Sait’i kimse tanımazdı. Elçi’nin söylediklerine inanacaklardı.
Sait Elçi’yi bir şekilde bulundukları yere getiriyor. Kulplu Hikmet Buluttekin’e emrederek Sait Elçi’yi öldürtüyor. Dr. Faik Savaş’ın amcasının oğlu, Faik’i görmek için Elçi’yle beraber gelmiş ve Elçi’nin öldürülmesine tanık olmuştu. Delilleri yok etmek için onu da Ömer Çetin’e emrederek öldürttürüyor.
Dr. Sait Kırmızıtoprak ve Hikmet Buluttekin’in idamı
Sait Elçi’den haber alınamayınca, arkadaşları Kürdistan’a gidip araştırıyorlar. Sait Elçi’nin Dr. Sait tarafından öldürüldüğünü öğreniyorlar ve durumu Mustafa Barzani’ye bildiriyorlar. Barzani’nin Bahtinan Bölgesi’nden sorumlu komutanlarından Esat Hoşevi, Dr. Sait ve arkadaşlarını, Ahmet Aras gibi orada misafir bulunanları gözaltına alıyor. Cinayet sorumluları Dr. Sait Kırmızıtoprak, Hikmet Buluttekin ve Ömer Çetin tutuklanıyorlar. Diğerleri sınırdışı ediliyor. Dr. Sait ile Hikmet Buluttekin idam ediliyor. Nüfuzlu Kürt aşiret reislerinin, Barzani nezdindeki girişimiyle Ömer Çetin serbest bırakılıyor.
Olaydan sonra, Mustafa Barzani’nin sağ kolu olarak bilinen, onun dış ilişkilerini yürüten Xebat gazetesinin başyazarı Dara Tevfik ile Paris’te görüştüm.Saitler olayını da sordum.
Dara’nın bana anlattıkları şuydu. “Mustafa Barzani, Türkiye’yi rahatsız edecek hareketlerden kaçınıyor ve bu gibi hareketlere müsamaha göstermiyor. Bu, onun temel politikasıdır. Bunu oğullarına ve çevresine de hep söyler.”
“Dr. Sait ve arkadaşlarının Türkiye’de karışıklık yaratacak, Türkiye’yi rahatsız edecek bir hazırlıkları vardı. Bunu gizlediler ve Barzani’yi aldattılar.”
Dara, sırf bu nedenle Dr. Sait ve arkadaşının idam edildiğini söylemedi. Ama konuşmasından esas nedenin bu olduğu anlaşılıyordu. Ayrıca, ortada bir cinayet olayı da vardı. İki kişi öldürülmüştü. Bütün bunlar, Dr. Sait ve arkadaşının idamını kaçınılmaz kılmıştı.
Irak’tan Kürt mültecilerin Türkiye’ye geliş yıllarıydı. Mültecilerin hukuki sorunlarıyla ilgilendim. Madame Mitterande’ın mültecileri ziyaretindeberaberdim.Organizasyona yardım ettim. “Kürt Mülteciler” diye bir kitap yayınladım.
O dönemlerde Mesut Barzani Paris’e gelmişti. Kürt mültecilere gösterdiğim ilgiden dolayı benimle görüşmek istediğini söylediler. Gittim, birkaç gün beraber kaldım. Ona da bu olayı sordum.
“Biz” dedi. “kararı Türkiye Kürtlerine bıraktık. Onlar idam edilmesini istediler. Biz de onların kararını uyguladık.” “Türkiye Kürtleri” dediği, Türkiye KDP’si idi. Onlar da Sait Elçi’nin arkadaşlarıydı.’
Komplo teorileri
Saitler konusundaki gerçek dışı yorumlar, hem Saitleri ve hem de Mustafa Barzani’yi tanımamaktan kaynaklanıyor.
Mustafa Barzani, Kürtler arasında efsane bir liderdi. Bu efsane, halk arasında, bugün de yaşıyor. Saitler ise Iraktaki Kürt Halkı arasında bilinmeyen isimlerdi.
Dr. Sait’i halkın sevdiği iddiasının da gerçekle bir ilgisi yoktur.
Barzaniler de, avlanmak ve ağaç kesmek büyük günah kabul edilir ve yasaktır. Dr. Sait ve arkadaşları, yerleştirildikleri köyde, kaldıkları binaların çevresindeki ağaçları kesiyorlar. Köylüler, Mustafa Barzani’nin izniyle buraya yerleştikleri için karşı çıkmıyorlar. Fakat bu nedenle kendilerinden nefret ediyorlar. Zaten Dr. Sait’in mizacı da halkla iyi ilişkiler kurmaya müsait değildi. Yakalanıp götürüldükleri zaman köylüler bayram etmişti.
Saitleri, efsane lider Mustafa Barzani’yle mukayese edip ciddiyetten çok uzak bir takım komplo teorileri üretilmektedir. Saitlerin gücünü abartmamak lazım. O dönemdeki Türkiye ve Ortadoğu güçler dengesinde onların esamisi okunmazdı.
İki Sait’in öldürülmesi olayı, tamamen KDP içindeki kişisel iktidar kavgasının sonucudur. İkisine de yazık oldu.’

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder