Çırê Musyon

8 Temmuz 2021 Perşembe

SAİD ELÇİ, MIHEMEDĒ BEGĒ VE ABDÜLLATİF SAVAŞ’IN KATLİ üZERİNE.


YAŞAR KARADOĞAN
-1-
Said Elçi 1965’te kurulan Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi’nin ilk kurucu başkanıydı.
Daha sonra , Partiyi büyütmek için merhum Avukat Faik Bucak’ı ikna ederek parti başkanlığını ona bıraktı ve kendisi de sekreter olarak kaldı.
Faik Bucak 1966’da öldürüldükten sonra ‘Başkanlık’ mevkisi hatırasına saygı için boş bırakıldı. Said Elçi ve Faik Bucak’ın Eylül Devrimi için 1960’ların başlarında çalışmaya başladıkları bilinir.
Dersim’deki soykırımdan sonra Kuzey Kürdistan’da uzun bir sessizlik oldu.
Barzani’nin Rusya’dan dönüşü Kuzey Kürdlerinin yelkenlerini şişirdi, kıpırdanmalarına yol açtı.
1960’lı yılların başlarında Kürdler arasında Musa Anter, Edip Karahan, Mehmedali Aslan, Ziya Şerefxanoğlu gibi üretken aydınlar vasıtasıyla yayın faaliyetleri başlatıldı.
Çeşitli dergilerde, Kürd aydınlarının yazıları yayınlanmaya başladı. Kemal Burkay, Mehmetali Aslan,Ahmet Aras, Dr.Sait Kırmızıtoprak, Musa Anter,Said Elçi de dergi ve basın yayın organlarında yazıyor, Kürd meselesini tartışmaya çalışıyorlardı.
Said Elçi’nin siyasal hayatına bakıldığında, O’nun Kürdler ve Kürdistan için yapamayacağı fedakarlık olmadığı görülür.
Said Elçi, üniversite mezunu değildi. Böyle olunca da metropollerdeki Kürd öğrencilerini, doktor ve avukatları örgütleme şansı çok azdı.
Okumuş elit içerisinde küçümsendiğini söylemeye gerek yoktur.
Musa Anter, Faik Bucak ve Said Elçi’nin daha 1960’lı yılların başında parti kurmak istediklerini, ‘ama sağcı bulduğu için’ onlarla çalışmayı kabul etmediğini yazar.
Said Elçi’nin Kemal Badıllı’dan, Liceli Fehmi Bilal’a, Şeyh Ali Rıza efendiye kadar geniş bir çevreyle yakın ilişkisi vardı.
Kürdistan’a döndüğünde Edip Altunakar gibi dönemin ünlü avukatı da dahil olmak üzere, Kürd ileri gelenleriyle çok yakın ilişkiler kurduğu biliniyor.
Sait Elçi’nin Kürd melaları ile iyi ilişkileri vardı. Bu nedenle de TKDP’nin Kürdistan medreselerine dayandığını söyleyebiliriz. Faik Bucak ve Said Elçi’nin TKDP’sinin dayandığı bir Kürd tabanı vardı. Bu tabanın ezici çoğunluğunu yoksul köylüler, melalar,feqileri yurtsever ağalar oluşturuyordu.
Şeyh Said Efendinin ailesinden tutalım da Karerli Mehmed efendinin oğlu Ali Rıza Erenler’e kadar Kürt toplumunun birçok kesiminden insanla, Kürd ileri gelenleriyle yakın ilişkiler içindeydi Said Elçi. Dostları arasında Kürd ağalar da vardı.
Mesela merhum Niyazi Ağa (Ömer Çetin’in babası- Kawacılar tarafından katledildi) bunlardan birisiydi.
Ahmet Aras’ın anlattığına göre Said Elçi, Hawar gibi dergiler üzerinde çalışıyor, lügat üzerinde duruyordu.
Said Elçi 1959’da Menderes hükümeti döneminde tutuklanan 50 kişiden birisiydi.
O sırada verem hastasıydı. Mahkemede onurlu bir duruş sergiledi. Ziya Şerefhanoğlu ile birlikte yayıncılık çalışmaları içersindeyken, 1963’te 23’ler davasında tutuklandı. Hapisten sonra Diyarbekir’e yerleşti.
1965’te dört arkadaşıyla birlikte PDKT’yi kurdu. 45 gün sonra merhum Faik Bucak partiye katıldı.
Bir yıl sonra Faik Bucak aile husumeti nedeniyle uğradığı silahlı saldırıda ayaklarından yaralandığı ve ölümcül bir yarası olmadığı halde Urfa’da hastahanede şüpheli bir şekilde öldü. Faik Bucak bu olaydan önce, Şeyh Said efendinin katibi merhum Fehmi Bilal efendi , Mehmed Emin Bozarslan gibi şahsiyetler tarafından Diyarbekir’e yerleşmesi için teşvik ediliyordu.
PDKT kurulduktan yaklaşık bir yıl sonra efsanevi liderini kaybederek büyük bir darbe yedi.
Said Elçi 1967’de başlayan Doğu Mitingleri’nin organizesinde büyük rol oynadı.
Bazı mitinglerde konuşmalar yaptı. DDKO’ların kurulmasına da yardım etti.
Fakat Elçi ve arkadaşları 1968 başlarında tutuklanıp 13 ay Antalya’da hapiste tutulduklarında DDKO’dan bir destek veya dayanışma görmediler.
TKDP’ye karşı yapılan operasyon sırasında Said Elçi, Kütahya’da sürgündeydi. Kendisiyle birlikte parti kurucusu üç arkadaşı Ömer turhan, Derviş Akgül ve Şakir Epözdemir de tutuklanmışlardı.

TKDP , Dersim soykrıımından sonra kurulan ilk Kürd örgütlenmesi olduğu gibi bir çok açıdan bir ilkti. Diyarbekir’de kurulmuştu. Türk solundan icazet alınarak kurulmamıştı, ayrı örgütlenmek için kemalist Türk soluyla polemiklere girmeden, doğrudan örgütlenmeye girişmişti.Toplantı dili, programı, tüzüğü Kürdçeydi. Irak-KDP’den bağımsız olarak kurulmuştu. Şimdilerde TKDP programının ne kadar gerçekçi olduğuna dair çok şey yazılıp çizilse de TKDP’nin kurucu ruhunun yeterince anlaşıldığı söylenemez. TKDP Antalya duruşmalarında Kürd ve Kürdistan kavramları ilk defa telaffuz edildi ve savunmalar yapıdı.
**
Sait Elçi ve Dr.Sait Kırmızıtoprak’ın tanışıklıkları 1959 yılındaki 50’ler tutuklanmasına dayanıyor. Ancak Elçi muhfazakar ve milliyetçi, Kırmızıtoprak ise solcuydu. Dr.Kırmızıtoprak Türk solcuları ile yakın ilişkideydi.
O dönem tutuklular arasında Nazmi Balkaş ve iki kardeşi de vardı.Nazmi Balkaş da daha sonra Dr.Kırmızıtoprak’in ikinci adamı oldu.
Dr.Sait Kırmızıtoprak üretken bir Kürd aydınıydı.Sol görüşlüydü. Başarılı bir doktordu. Ailesinden birçok kişi Dersim soykırımında öldürülmüştü. Zor koşullarda büyümüştü. 1967’den sonra Kürd ve Kürdistani düşünme onun hayatında merkezi bir yere oturmuştu. Bütün olumlu özelliklerine ve fedekarlığına rağmen kendisini Dersim’de de kabul ettirememiş, ancak jakoben yöntemlerle Kürd üniversite öğrencilerle ilişki kurmuştu. Savunduğu doğru düşüncelerin yaslandığı bir parti tabanı yoktu. Kendisine yakın olan solcu, sosyalistler de ondan uzak durdular.
Said Elçi’ye yanaşmasında da bu ‘tabansızlık’ büyük rol oynadı. Said Elçi vasıtasıyla bir ‘parti ve taban’ sahip olmak istedi.
**
TKDP yöneticileri 20 Ocak 1968’de tutuklanırlar. Said Elçi o sırada sürgündedir ve sürgünden Diyarbekir’e getirilir.
Said Elçi ve arkadaşları Antalya’da hapiste iken Dr.Sait Kırmızıtoprak (Şıvan) Isparta’da sürgündedir ve doktorluk yapmaktadır.1959’daki tutuklamanın bir başka tutuklusu Binbaşı Şevket Turan da Isparta’da sürgündedir.Dr.Şıvan ve Binbaşı Turan hakkında Isparta’daki yerel gazetelerde nefret kampanyaları açılır. Şıvan bunlara açık cevaplar verir. ‘Deşifre olmakla’ suçladığı Said Elçi gibi aslında kendisi de deşifre olmuş, devlet tarafından bilinen birisidir.
Said Elçi çeşitli Kürd aydınlarını partiye davet ederse de bunda başarılı olamaz.Elçi’nin TKDP’deki aydın açığını kapatma girişimi Dr.Şıvan’ın da dikkatini çekmektedir. Dr. Şıvan’ın fikir dünyasında sosyalizmin yanısıra Kürdistani fikirler de gelişmeye başlar. Ailesinden birçok kişiyi Dersim soykırımında yitiren Şıvan’da latin amerika’da ortaya çıkan silahlı mücadele romantizmi egemen olmaya başlar.Buna ilişkin kendisince bir kurgulama ve planlama yapar. O sırada daha çok TİP içerisinde yer alan Kürd aydınlarını silahlı mücadele fikrine ve illegal mücadeleye ikna edemez.
Said Elçi’nin partisi Kürdistan’da örgütlüdür. Ama Faik Bucak’ın öldürülmesinden ve 1968 tutuklanmasından sonra bir tıkanıklık yaşamaktadır.
Bu sırada TKDP merkez üyeliğine alınan ve tutuksuz yargılanan Hüseyin Sağnıç vasıtasıyla Dr.Şıvan, Said Elçi ile ilişki kurar. Her hafta sonu Elçi’yi ziyarete gider. Elçi ve arkadaşlarının mahkemedeki savunmalarını över.
Bu görüşmeler ve ilişki Elçi,Kırmızıtoprak ve Sağnıç ile sınırlı kalır. Elçi’nin arkadaşları Epözdemir, Derviş Akgül ve Ömer Turhan’ın bu görüşmelerin içeriğinden bir haberleri yoktur. Şakir Epözdemir,’partimiz Dr.Şıvan, Hüseyin Sağnıç ve Said Elçi tarafından askıya alınmıştı’ diyor. Elçi, Şıvan tarafından ikna edilmiş, Elçi aradığı ‘aydın’ kanını Kırmızıtoprak’ta bulduğunu sanmıştır.Fakat Dr.Şıvan’ın komünist olmasını, sol ideolojide ‘ajan ve işbirlikçilik’ suçlamalarıyla gerçekleşen cinayet ve katliamları gözardı etmiştir.
Şakir Epözdemir, kendisinin önerisine rağmen Elçi’nin mahkemede ortak tutum takınmak yerine ‘herkes serbesttir’ dediğini öne sürmektedir. Epözdemir’in iddialarına göre merhum Elçi Şıvan tarafından kandırıldıktan sonra parti atıl hale gelmişti. Kırmızıtoprak ile Elçi ilişkisi nedeniyle TKDP 13 ay boyunca cezaevinde bir toplantı bile yapmamıştır Epözdemir’e göre.
Sait Elçi ile Şıvan arasında Antalya’da yapılan görüşmelerden sonra bir grubun eğitim amaçlı Güney Kürdistan’a gönderilmesi kararlaştırılıyor.İlk başta 30-40 kişilik bir grup düşünülüyor. Gidenler Şıvan’ın çevresinden kişiler ve Elçi’nin partisinden oluşacaktır. Bu işin organizesi için de Hüseyin Sağnıç görevlendiiriliyor. Sağnıç hem Elçi’nin partisinde yönetici, bölge sorumlusu hem de Şıvan adına hareket eden bir ‘joker’ durumuna gelmiştir.
Bu konuda, bu trajedinin yaşanmasında büyük sorumluluğu olan, TKDP içinde adeta Şıvan’ın bir truva atı rolünü oynayan Feqi Huseyn (Hüseyin Sağnıç) Portreler’de şunları yazmaktadır:
‘TKDP yargılamalarının Antalya’ya alınmasıyla birlikte, tutsakları sık sık ziyaret eder (Dr.Şıvan’ı kastediyor.Y.K.) ve hemen tüm duruşmalara dinleyici olarak katılırdı. Duruşmalar esnasında ya Antalya’da birkaç gün birlikte kalırdık ya da Isparta’daki evlerine geçer, orada bir kaç kalır; siyasal sorunlarımızı ve sorunların pratik çözümleri üzerinde tartışırdık. Bu görüşmelerin birinde, Güneye karma teknik bir heyetin gönderilmesini, bu heyetin bir yandan Güney’deki mücadeleye katkı sunmasını, öte yandan Kuzeydekilerin üssü olabilecek bir merkez oluşturulması için çaba sarf etmesi gerektiğini kararlaştırmıştık. Bu kararımızı öneri bazında arkadaşlara götürüp karara dönüştürdük.’
Derviş Akgül ve Şakir Epözdemir’in açıklamaları, yazdıkları ortada ‘ortak bir karar olmadığını’ gösteriyor. Yani ‘ortak bir karardan ziyade’, Hüseyin Sağnıç ve Dr.Şıvan’ın birlikte Said Elçi’yi aldatma görüşmelerinden ancak sözedilebilir.
Said Elçi’nin katli ve Dr.Şıvan meselesi 1998 yılında War dergisinde bir dosya olarak yayınlanmaya başladığında Ömer Çetin, Nazmi Balkaş,Ziya Avcı hayatta idiler. Bunlar herhangi bir açıklama yapmadılar.
‘Güney’e gidecek teknik heyet’in neden dört kişiyle sınırlı kaldığı da ayrı bir konudur. Elçi tarafından gideceklerin yolculuğunu koordine edecek olan da Sağnıç’tır. Acaba bu noktada bilinçli bir savsaklama mı vardır? Gidenlere sonradan katılacak olan Nuri Payço Malazgirt’liydi ve Feqe Huseyn ancak O’nun Elçi’nin kontenjanından gönderebilmiştir.
ELÇİ ALDATILDIĞINI ANLIYOR!
1971 başlarında TKDP yöneticileri Diyarbekir’de toplanırlar. Epözdemir o toplantıyı şöyle anlatıyor:
‘Toplantı gecenin geç saatlerine kadar devam etti. Feqi ve Said Elçi gelişmeleri izah ettiler. Doktor, onları yanıltmıştı. Bizim hesabımıza, güneye giden doktor, kendi partisini kurmuş ve bizi resmen aldatmış idi.’ (War. Zıvıstan 1999, hejmar 7)
Epözdemir’in verdiği bilgilere göre Feqi Huseyn Sağnıç Mart 1971’de tutuklanıyor.
Epözdemir Şubat 1971’de Diyarbekir’de yaptıkları toplantıya ilişkin şu bilgileri veriyor:
‘O gün “Şark Matbaacılık ve Gazetecilik A. Ş.” kuruluşunu gerçekleştirmek için Diyarbakır’da her taraftan çağırılan kalabalık bir seçkin kadronun toplantı ve karar alma günüydü. Biz kadro olarak Merkez Komitesinin tamamı oradaydık. Galiba Sait Elçi bu toplantıyı fırsat bilerek bizleri çağırtmıştı. Feqi Hüseyin Sağnıç ile Tatvan’dan Diyarbakır’a beraber gittik; Feqî benim de Şark Matbaacılık ve Gazetecilik A.Ş. toplantısına katılmamı – çünkü ben de o şirkete ortaktım – ve bu toplantıdan sonra bir yerde, kendi aramızda parti sorunlarıyla ilgili toplanacağımızı ve de bu istek Said Elçi tarafından yapıldığını bana resmen deklere etti.
O gece hepimiz Mehmet Emin Çiçek’in evinde toplandık. Ev sahibi ile beraber 7 kişiydik. ( Ben, Derviş, Ömer, Sait, Feqî, Şeref ve ev sahibi Şeyh Mehmed Emin Çiçek)
Sait Elçi o gece adeta günah çıkarmaya çalıştı. Çok zor durumdaydı. Gemiyi başkasına kaptırmış kaptanımız denizin ortasında yapa yalnız kalmıştı. Antalya Hapishanesinde “ben buradan çıkarsam 4 tane çoban bulur ve o çobanlarla çalışır sizlerle asla çalışmam dediği dava arkadaşlarına Dr. Şıvan’ı şikâyet ediyordu. Kadere bakınız. Bir Şivan O’nun başına ne dolaplar çevirmişti. Bula bula bir tek Şıvan’ı bulmuştu. O Şıvan ,Kekomuzun dünyasını karartmıştı. Yaralı bir aslan gibiydi ama tilkinin kapanında üstünlük sağlamaya çalışıyordu. Çok cesur ve de çok tatlıydı Kürdistan sevdalısı, ama sadece bildiğini okuyordu
Dr. Şivan’ın kendi partisini kurduğunu, en az Zaxo Parti ve askeri biriminden desteklendiğini, sorunun çözümü için evvela Feqi’nin daha sonra kendisinin Dr. Şivanl’a görüştüklerini, en sonunda sadece Politburo sekreterliği yanında 2 üyeye karşılık partimizi kendisine bırakmayı teklif ettiğini, Dr. Şivan’ın buna da yanaşmadığını uzun uzadıya anlattı. Çok uzunca anlatımını hepimiz sessizce dinliyor, Feqi arada bir Keko’nun söylediklerini yüksek sesle onaylıyordu.’ . (Hasan Kaya, Doğu’nun Elçisi’nden yüce divana)
**
Derviş Akgül (Sado) ise Şakir Epzödemir’in Sait Elçi’nin öldürülmesi olayı ile ilgili verdiği bilgileri teyid ederken, Said Elçi-Dr.Şıvan ilişkisinin Hüseyin Sağnıç vasıtasıyla gerçekleştiğini,’Biz 25 Şubat 1969’da tahliye olduktan sonra, bu ilişkilerden haberdar edildik.’ diyor. (Derviş Akgül, Yakın tarihimizde Said Elçi ve Dr.Şıvan olayı, War, 12.12.1998)
Şerafettin Elçi, Elçi-Şıvan anlaşması konusunda şunları söylüyor Rafet Ballı’ya:
‘Antalya’daki TKDP davasında Elçi ve arkadaşlarının tahliyesinden sonra, 1969 yılı ortalarında, Kırmızıtoprak ve bir grup arkadaşın Irak’a gönderilmesi kararlaştırılıyor. Bundan iki amaç güdülüyor: 1-Savaş halindeki Irak Kürtlerinin doktor ihtiyaçlarına katkıda bulunmak. 2.Irak’ta kurulacak bir kampta TKDP elemanlarını eğitmek. Bu amaçla Kırmızıtoprak ve bir grup arkadaş TKDP’nin onayıyla ve onların adamı olarak Irak’a gönderiliyor.’
Dr.Şıvan’ın ardılları ısrarla Dr.Şıvan’ın Güney Kürdistan’a TKDP’yi temsilen ve Elçi’nin referansıyla gittiğini görmezden gelip, inkar etmekte, Elçi’nin ve arkadaşlarının katlinin üstünden de atlamaktadırlar.
Burada sorulması gereken soru şudur:
-Elçi’nin öldürülmesi bir suç mudur, yoksa ödüllendirmeyi mi gerektirir?

-2-
Said Elçi Nisan 1970’de Otonomi kutlamaları için Güney’e gittiğinde Şıvan ile görüşmede ağır hakaretlere uğruyor görgü tanığı Reşo Zilan’a göre. Bunu dikkate aldığımızda Şıvan’ın Elçi’yi aldattığının anlaşılması 1971’den öncedir. Çünkü bu görüşmede Elçi’nin orta yol bulmak için yaptığı öneriler vardır ve bu öneriler Şıvan tarafından çok sert bir şekilde red edilmiştir. Feqi Huseyn Sağnıç’ın Dr.Şıvan ile görüşmesinden de sonuç alınamamıştır.
Nisan 1971 ‘de ise Epözdemir Şıvan ile görüşmeye gönderilir. Epözdemir, Slopi’de Çeko ile buluşarak Şıvan’ın karargahına gider, ama Şıvan’ın ‘Türkiye’ye dönsünler’ haberi üzerine Türkiye’ye dönerler. Epözdemir, ‘5-10 gün sonra ben, Doktor ve Feqi Tatwan’da bir gece sabaha kadar münakaşa ettik.O, bizim hiç bir önerimizi kabul etmedi.’ (War, sayı 7)
Sağnıç’ın tutuklanmasından sonra Şakir Epözdemir ve Derviş Akgül Adana’da buluşuyor ve 24 veya 25 Mayıs 1971 günü Saime Elçi’den Elçi’nin Türkiye’den çıktığını öğreniyorlar. Said Elçi ve Mıhemedé Begé ile Nusaybin’den Qamışlo’ya geçmişlerdir. Fakat Elçi’den bir haber yoktur iki hafta boyunca.
Epözdemir ve Akgül Suriye’ye Mela Yunus ile gidiyorlar. Akgül bir gün önce gidiyor. Sınırdaki bir köyde Cigerxwin, Hemid Dewreş ve Reşide Hemo ile buluşuyorlar. Derviş Akgül, Epözdemir’e Said Elçi’nin kayıp olduğunu söylüyor. Tarih 8 Haziran 1971’dir. İki hafta Suriye’de kalıyorlar ve Said Elçi hakkında araştırma yapıyorlar.
Sonrasını Epözdemir’den dinleyelim:
‘’Mela Yunus’u Zaxo’ya gönderdik. Ahmede Husso’yu görüp, geniş bilgi aldık ve Said Elçi’nin Zaxo’ya gittiğini, IKDP’nin Bölge binasında misafir kaldığını ve oradan ayrılarak, Dr.Şıvan’ın kaldığı Dışeş’e doğru götürüldüğünü öğrendik.’ (War, S.52. Sayı 7)
Epözdemir ve Akgül 23 Haziran 1971’de Musul’a geçiyorlar. Epözdemir ve Yunus Kaya Zaxo’ya, Akgül ise Gılala’ya gidiyor. Mela Mıhemede Paloyi, Epözdemir ve Mela Yunus’a ‘Said Elçi’yi parti merkez binasında ziyaret ettiğini, Elçi’nin Çeko ve Brusk ile görüşmelerine şahit olduğunu’ söylemiş.
Ömer Çetin ise Dr.Şıvan belgeselinde Elçi’nin Zaxo’ya gelişini şöyle anlatıyor:
‘Zaxoda İsa Suwar onlar bir bahane mi uyduruyorlar yoksa gerçekten böyle midir, bilmiyorum. Diyorlar taksiciler grevdedir sizi (Gılala’ya. Y.K.)gönderemeyiz. Demek o aradan istifade ederek Şıvan’a bir mektup yazıyorlar.’ (Dr.Şıvan belgeseli)
Ahmet Zeki ise şunları söylüyor:
‘Bir gün biz kamptayız. Doktor da kampta.Akşam vakti güneş batmak üzere. Bir peşmerge geldi.Bir mektup elinde, bir zarf. Açtı. İsa Suwar’dan gelen bir mektup.’ (Dr.Şıvan belgeseli)
Ömer Çetin devam ediyor:
‘Şıvan dedi ki Said Elçi Zaxo’da. Beni görmek istiyormuş. İsa da diyor ki durma gel.Sizinle bu konuyu görüşmek istiyorum.Ne yapalım? İlgilenmeyelim mi, bırakalım nereye giderse gitsin mi, buraya mı gelsin? Ne diyorsunuz?’
Ziya Avcı sözü alıyor:
‘Herkes buraya gelmesi gerektiğini, yanımızda kalmasını.ne yiyorsak yesin. Yani o şekilde..’
**
Epözdemir Şıvan’ın kampına izin almak için gittiği Osman Qazi’nin kendisine Said Elçi’yi görmediğini söylediğini ve Gılala’ya gitmek için izin kağıdı veremeyeceğini, Dr.Şıvan’ı kampında beklemesini tavsiye ettiğini, bunun üzerine kurye ile Gılala’ya Derviş Akgül’e mesaj gönderdiklerini aktarıyor. Epözdemir kampa gittikten 2 gün sonra Şıvan da geliyor. Tartışmalarında Dr.Şıvan'ın kendisine şöyle söylediğini anlatıyor:
‘Yahu! Siz neden bu adamın peşindesiniz? Bu adam, zaten hasta bir adam. Büyüklük kompleksi taşıyan, megalomanyakın biri. Bununla, ulusal mücadele verilemez, bu adam, yarım bir adamdır. Bir kere, bu mücadeleyi sağlıklı götürmeye, tıbben müsait değildir.’
Doktor ile Epözdemir arasındaki bu diyalog takriben 25 Haziran 1971’de gerçekleşiyor. Doktor, arkadaşları döndükten sonra karar alıp Said Elçi’yi bulmaya çalışacaklarını vaad ediyor.
14 veya 15 Temmuz 1971’de Esad Xoşewi, Dr.Şıvan’ı yanına çağıran bir mektup gönderir.
Daha sonra Behdinan istihbarat müdürü, aslen Tatwan’lı Mela Hamdi olayı Bamerne’de açıklar. Esat Xoşewi, Dr Şıvan’ın ‘Elçi’yi ajan olduğu için öldürdüklerini’ söylüyor
Bundan sonra ise Esad Xoşewi, Dr.Şıvan’a yardım etmek amacıyla Şakir Epözdemir’den yazılı bir rapor yazmasını istiyor. Xoşewi’nin ricası üzerine Şıvan ve arkadaşları ile birlikte Gılala’ya gittiğini anlatıyor. Epözdemir’le birlikte Xoşewi’nin oğlu Selim de gidiyor.(Age. S58.)
‘İlk Anlatım’da Dr.Şıvan ve Çeko’nun imzaladığı, Ömer Çetin, Nazmi Balkaş ve Abdülkerim Ceyhan’ın altına muhalefet şerhi koydukları, Çeko’nun el yazması olduğu anlaşılan mektupta ‘Said Elçi’nin sorguda suçunu itiraf ettiği’ de öne sürülüyor.
Derviş Akgül’ün Gılala’da Barzani nezdinde yaptığı girişimlerden kısa bir süre sonra Elçi ve Begé cinayeti çözülüyor. 1 Haziran’da onların, 6 Haziran’da ise Abdüllatif Savaş’ın öldürüldüğü ortaya çıkıyor.
Derviş Akgül’ün çabaları olmasa belki de bu cinayetler dizisi aydınlanmayacaktı. Derviş Akgül’ün hedef yapılmasının bir sebebi budur.
Şunu da hatırlatmakta yarar vardır: Şıvan’ın arkadaşlarından Ömer Çetin,Ali Güneş vs. Şerafettin Elçi ile siyaset yapmıştır. Abdülkerim Ceyhan’ın oğlu Cıvanroj Ceyhan, Elçi’nin partisinin Diyarbekir il başkanlığını yapmıştır.
Ömer Çetin’e, ‘siz tutukluyken Şerafettin Elçi’yi veya Derweş Akgül’ü gördün mü’ sormuştum. ‘Hayır’ demişti.
**
Said Elçi ve arkadaşlarının öldürülmeleri ile ilgili bir kısım yazılı belge, Dr.Şıvan geleneğinden gelenlerin eline çeşitli yollarla geçmişti. Şıvan geleneği üzerinde siyaset yapanlar gelişmeleri biliyordu. Ama çok uzun süre üç maymunları oynadılar. 1982’de KİP’in yerine kurulan, Ömer Çetin’in ‘hain’ ilan edildiği PPKK kongresine sunulan Politik Rapor’da Şıvan’ın partisinden ‘küçük burjuva suikast örgütü olarak’ sözediliyordu. Raporu sunan Murad Cıwan, nam-ı diğer Mehmedali Çılgın’dı. Çılgın sözlü olarak da ‘Said Elçi’lerin öldürülmelerinin gizlenmesinin hata olduğunu’ söyleyerek özeleştiri vermişti. Murad Cıwan, daha Mehmedali Çılgın olduğu dönem Elçi’nin TKDSP’sinin üyesiydi Mustafa Fisli ile birlikte. Mehmedali Çılgın’ın o dönem Şıvan geleneğinden gelenleri ‘hain’ olarak gördüğü de bilinir. Konuyu dağıtmamak için bu faslı burada bırakıyorum.
War dergisi 1998 yılında Said Elçi’nin öldürülmesi, Dr.Şıvan ve arkadaşlarının infaz edilmesi hakkında bir dosya yayınlamaya başladı. O sırada bu olayı çok yakından bilenlerden Ömer Çetin,Nazmi Balkaş, Dr.Faik Savaş,Osman Qazi hayattaydılar. Fakat bu kişiler konuşmamayı tercih ettiler.
**
Necmettin Büyükkaya’nın notlarından derlenen ‘Kalemimden sayfalar’da Şıvan-Sait Elçi olayı ile ilgili belgelerden bahsedilmişti.. Armanc gazetesinde İbrahim Güçlü, Büyükkaya’nın iddialarına karşılık uzun yazılar yazdı. Güçlü’nün yazdıkları doğru olmasa veya büyük ölçüde doğru olmasa, hem PPPK sekreteri olan hem de Armanc’ın baş editörü olan Murad Cıwan herhalde bunu yayınlamazdı. Daha sonra bazı şahısların duyduğu ihtiyaca göre Nazmi Balkaş, Şıvan,Çeko, Ömer Öetin’e ait belgeler yayınlandı.Çıra dergisinde Şıvan’a ait bazı belgeler yayınlandı.1999 yılında War dergisinde Said Elçi’lerin katledilmesi bir dosya olarak ele alındı. 2004 yılında ise Şervan Büyükkaya tarafından yayınlanan ‘İlk anlatım’da Çeko’nun notları, Soro’nun günlükleri, Reşo Zilan’ın Numan İsa ile görüşme notları bazı şahısların ihtiyaçlarına ve argümanlarına cevap vermek için ortaya çıkmaya başladı. Dr.Şıvan’ın oğlu Dara Kırmızıtoprak’ın maddi desteğinin sözkonusu olmaya başladığında ise iş çığırından çıkarıldı.
Şervan Büyükkaya, 2004 yılında ‘İlk anlatım’ adı altında bir kitap çıkardı. Kitapta Şıvan’ın partisinin Elçi ile ilgili aldığı infaz kararı ve ilgili bilgilendirmeleri içeren, IKDP’ye gönderilen mektup yer aldı.
**
Şıvan geleneği üzerinde siyaset yapanlar, Elçi ve arkadaşlarının katlini gizledikleri gibi, pratikte de bu cinayetleri olumladılar. Elçi ve arkadaşları hakkında yapılan asılsız, komplocu propagandaya inanmaya devam ettiler. Elçi’lerin katlinin üstü örtülüp, bu suçun cezalandırılmasına ilişkin hukuktan yola çıkarak Şıvan’ın partisinin bu vahim yanlışını görmezden gelmeye devam ediyorlar.
Şıvan ve arkadaşlarının idam edilip edilmemelerinin doğru olup olmadığı hukukla ilgilidir.
İşlenen suçun üstünü örtüp uzun süre bunu IKDP ve Barzani aleyhine bir propaganda unsuru olarak kullanmak, halen de kullanmaya devam etmek, komplo teorileriyle T’de-KDP’nin infazlarını olumlamak yanlıştır.
Said Elçi’lerin öldürülmeleri,bu nedenle Şıvan ve iki arkadaşının da idam edilmeleri yıllardır PKK tarafından IKDP’ye karşı, Barzani ailesine karşı bir itibarsızlaştırma kampanyasının ana argümanlarından birisi olmaya devam etmektedir. KDP’nin yanlışlarından hareketle Güney Kürdistan’a karşı bir kampanya yürütülmektedir. Hem Kürd federe devletini savunmak, hem de Elçi cinayetini olumlamak bir arada yürütülemez.
Necmettin Büyükkaya YNK’li olduğu için, Talabani’nin politikalarına destek olmak amacıyla bu konuyu en çok işleyenlerden birisidir. Kendisi başında Şıvan’ın partisine alınmamıştır. Adli bir olay nedeniyle gitmek zorunda kaldığı Güney Kürdistan’da Şıvan’ın üyesi olmuştur. YNK paralelinde, PKK de bu olayı kullanmış, bu olayları Kürdleri düşmanlaştırma aracı olafak öne çıkarmıştır. Bu olayı en fazla propaganda unsuru olarak kullanan PKK, bunu yaparken de Faik Bucak’ın oğlu sıfatıyla Serhat Bucak’a da Şıvan lehinde açıklamalar yaptırma gibi disinformasyon çalışmalarını başarıyla! Devam ettirmektedir.
Son yıllarda Şıvan geleneğinden nemalanan bazıları bu cinayetlere yeni bir boyut kazandırmıştır. Bunlara göre Ömer Çetin’i kurtarmak için –tanınmış bir aileye mensup olduğu için- Abdüllatif Savaş’ın öldürülmesinden dolayı haksız yere Brusk öldürülmüştür. Bunu yapmalarındaki nedenlerden birisi 1982’de Ömer Çetin hakkında aldıkları ‘hain’ kararının zaman içinde geri tepmesidir. Ama bunu yaparken de bu kampanyayı (Kendi deyimlerine göre ağa çocuğu Ömer’in kurtarılması)Diyarbekir’e gelerek başlatan Ziya Avcı’yı es geçmektedirler.
Brusk’un 50 gün sonra tutuklanıp sonra da kurşuna dizilmesi, Said Elçi ve Begé’nin Zaxo’dan Şıvan’ın kampına götürülmesinde yer alanlardan birisi olması olabilir. Ama Ömer Çetin’i suçlamak isteyenler bu ihtimal üzerinde durmayıp, Ömer Çetin-Brusk yer değiştirme teorisini öne sürüyorlar. Eğer böyle bir şey sözkonusuysa , Ömer Çetin’in ailesine Şerafettin Elçi’nin ailesine mektup yazılıp gözdağı verilmesi için Diyarbekir’e giden Ziya Avcı bu senaryonun neresinde durmaktadır?
Bazı iddialara göre Şıvan,Çeko ve Brusk’un infaz kararına 21 kişilik kurulun 18’inin onayıyla karar verilmiş. Brusk, Ömer Çetin’in Abdüllatif Savaş cinayetiyle ilgili cezalandırılmaktan kurtarılmak için değil de, Elçi’yi kampa götürenlerden birisi olması itibarıyla cezalandırılmış olabilir .Akla yatkın olan senaryo da öldürülen TKDP’li üç kişiye karşı kısas uygulanmış olabileceğidir.
2000’li yıllarda PPKK çevresinden bazıları bu ‘takas’ edilme durumunu Nasname sitesinde de gündeme taşıdılar. Kardeşi Lokman Çetin üzerinden Ömer Çetin’e ağır ve haksız suçlamalar yönelttiler.
**
Lütfi Baksi bir ay önce Rudaw Tv’de kendisiyle yapılan 4 bölümlük röportajda (Pencemor) Şıvan’ın planlarına ilişkin olarak aşağı yukarı şunları söylüyor:
‘Bir gün Şıvan beni çağırdı. Isparta dışına çıktık. Bana Elçi’nin partisinin yetersiz olduğunu, deşifre olduğunu,Elçi vasıtasıyla Güney Kürdistan’a gideceklerini, orada temellerini atıp Barzani’nin güvenini kazandıktan sonra kendi partimizi kuracağız. Bir gün de bana, Sait Elçi’nin Antalya’da mahkemesi olduğunu, Isparta’ya geleceğini 15 Mayıs 1969’daHacı Ali Demirel’e ait Isparta Oteli’nde Elçi ile görüşeceğini söyledi.’
Lütfi Baksi(kamptaki adıyla Dıjwar) yukarıdaki görüşlerini Selahattin Ali Arık’In ‘Dr.Şıvan’ kitabında da dile getirmektedir.
Lütfi Baksi, Şıvan’ın partisine üye olmasına rağmen ,Said Elçi ve arkadaşlarının parti kararıyla öldürülmelerini tasvip etmemekte, ‘zamanında dilenecek bir özürün’ bir çok sorunu çözeceğini söylemektedir. Bundan dolayı da Şıvan’ın ardılları tarafından ‘yokmuş’ gibi bir muamele görür.
Lütfi Baksi, Rudaw TV’deki röportaj serisinde Abdüllatif Savaş’ın Ömer Çetin’e öldürtüldüğünü söyledi.Kendisiyle yaptığımız çeşitli sohbetlerde, ‘Dr.Şıvan’ın, Ömer Çetin’in Said Elçi’nin adamı olduğunu bildiğini, bu nedenle bunu yaptırdığını’ söyledi.
**
Dr.Şıvan, Elçi’yi elimine etmeyi bir süre sonra kafasına koyduğu için ‘deşifre olmuş, içi MİT kaynıyor’ gibi bilinen teoriler geliştiriyor. Bu babda ‘Provakatör’ başlıklı metinler yazıyor. ‘MİT ajanı olduğunu öne sürdüğü Derviş Akgül’ün bir süre gidip Güney’de yaşamasını’ önermek, ‘Sait abi bizim büyüğümüz. Gelsin kampta otırsun’ gibi çelişkili tavırlar da gösteriyor.Şıvan’n kendisi de 1959’dan itibaren devlet tarafından bilinen, yazıları nedeniyle de Türk-Kürd kamuoylarında tanınırlığı, Isparta’da İnkılap gazetesinde aleyhinde açılan kampanya sözkonusu olsa da, O’na göre sadece Elçi ve partisi deşifre olmuştur! Bu nedenle de sıkı komünist illegal bir örgüte ihtiyaç vardır:Bunun başında da kendisi olmalıdır. Bu fikrini açtığı Dr.Naci Kutlay, avukat Canip Yıldırım, Avukat Mehmet Ali Aslan , TİP milletvekili Dr.Tarık Ziya Ekinci gibi şahsiyetlerden de destek alamaz. Bu nedenle de onlardan bazılarına karşı tehditkar tavırlar geliştirir.

Peki, deşifre olması Said Elçi hakkında öldürme kararı alınması hakkını verir mi?
Kaldı ki Şıvan’ın partisine ait program ve tüzük de Silvan DDKO’ya yapılan baskında ele geçirilmiştir.
Şıvan’ın vahim yanlışını savunmak yerine, sol ideolojide rakiplerin fiziksel imhasının bir olgu olduğunu görüp yanlışı sahiplenmemek daha doğru olurdu.
Şıvan’ın otoriter ve jakoben yapısı dikkate alınmadan holiganvari reflekslerle Elçi gibi Kürd aydınlanmasının önemli bir şahsiyetinin imhasını savunmanın vebali büyüktür.
Şıvan, Elçi’nin partisinin içinde Sağnıç vasıtasıyla örgütlenmeye, kuracağı partinin temellerini atmaya başlamıştır. Şıvan, Elçi’nin referansıyla Güney Kürdistan’a gitmeyi önceden kararlaştırmıştır. Reşo Zilan’ın geçtiğimiz günlerde (24 Haziran) Çarpel Medya’da yaptığı açıklamalara göre, Kamuran Bedirxan bey Şıvan’a referans vermemiştir.
Elçi ve arkadaşlarının infaz kararının verilme gerekçeleri I-KDP’ye anlatılırken başvurulan argümanlardan birisi Elçi ve arkadaşlarının Türk pasaportuna sahip olduklarıdır. Halbuki Elçi sınırı kaçak olarak geçmiş, pasaportu olmadığı için de Musul’dan giriş yapamamış, bunun yanısıra Ahmede Husso ve karısı ise pasaportları oldukları için Gılala’ya gitmişlerdir. Elçi ise tehlikeleri göze alarak Zaxo kapısına yönelmek zorunda kalmıştır. Musul’dan geçebilse Şıvan’ın kampına götürülürken veya sonra yok edilmeden, Barzani’nin karargahına ulaşabilecekti.
Bunun yanısıra Dr.Şıvan’ın pasaportu olduğu, pasaportunda Yunanistan vizesi olduğu da anlaşılmaktadır. Pasaport sahibi olmak Şıvan’ı ‘Türk istihbarat elemanı’ yapmaz. Ama Şıvan ve arkadaşlarının mantığına göre pasaportu olmayan Elçi ‘MİT’ elemanıdır!
**
Elçi ve Şıvan arasında yapılan mutabakat gereği Güneye gidecek ekip hazırlıkları sürerken Şıvan, TKDP’nin altını oyma faaliyetlerinş arttırmıştır. Nazmi Balkaş ve Hüseyin Sağnıç arasında görüşmeler yapılmakta, yolculuk hazırlıkları yoğunlaşmaktadır. Ancak gidecek ekip ancak 4 kişidir.29 Eylülde başlayan Güney Kürdistan yolculuğu 4 Ekim 1969’da sona erer. Gidenler arasında Dr.Şıvan,Hikmet Buluttekin,Nazmi Balkaş,Reşo Zilan vardır. TKDP’den (Roni) Nuri Payço daha sonra gruba katılmıştır. Giden ekipte yer alan Reşo Zilan ve Hikmet Buluttekin (Çeko) KAK üyesidirler.
Neden 20-30 kişi değil de 4 kişi gitmiştir? Bu da üstünde durulması gereken bir sorudur.
Ekip Güneye geçtikten sonra 6 Ekim’de Mela Mustafa Barzani tarafından da kabul edilirler. Barzani bu görüşmede ‘Türkiye’ye karşı bir faaliyet istemediğini’ açıkca belirtir. Barzani 1963 yılında kendisiyle röportaj yapan Amerikalı gazeteci Dana Adam Schmidt, 1968 yılında görüştüğü Türk gazeteci Hulusi Turgut vasıtasıyla yaptığı açıklamalarda Türkiye ile iyi ilişkiler içinde olmak istediğini belirtir. Hulusi Turgut’un Akşam gazetesinde yayınlanan yazı dizisinde bu görüşlerini açıkça ifade eder. Cevdet Sunay ve Başbakan Demirel’e hitaben mektuplar gönderir.
Yetenekleri ve zekiliği kuşku götürmeyen Dr.Şıvan da bunlardan habersiz olamaz. Türkiye’den getirttiği iki Smith Wesson tabancayla Güney Kürdistan’dan silahlı mücadele fikrinin Brazani tarafından kabul görmeyeceğini her nedense öngöremez! Türkiye’nin NATO’nun önemli bir üyesi olduğunu , Güney Kürdistan’dan başlatılacak bir maceranın Kürdlerin kazanımlarını ortadan kaldırma fırsatını Türkiye’ye vereceğini de görmez. Said Elçi ve arkadaşlarının, partilerinin de Kürdistan’ın Güneyindeki kazanımları tehlikeye düşürecek bir eyleme karşı olduklarını da bildiği halde,dikkate almaz.
İki tabancayla gidip, Kürd devriminin gönlünü kazandıktan sonra, Kürd devriminin olanakları ve gücüyle Silopi-Hakkarı hattında ‘silahlı mücadele’ macerasını kurgular.
Kıyaslayacak olursak,Dr.Şıvan Said Elçi üzerinden Güney’e gidene kadar Güney Kürdistan’a somut olarak hangi yardımda bulunmuştur? Ama Elçi, daha 1961’lerden itibaren Silopi’de oluşturulan ‘irtibat bürosu’ vasıtasıyla Güney’e lojistik destek sağlamıştır.
Dr.Kırmızıtoprak Güney’e gittikten bir süre sonra kafasındaki macerayı hayata geçirme planları yapmıştır.Yani PKK’nin 40 yıldır yapmaya çalştığını, Şıvan o zaman yapmaya çalışmıştı. Bu kadar olağanüstü özellikler yüklenen Şıvan gibi birisi bu harakiriye neden girişti? Anlamak mümkün değil. Ama IKDP’nin yerel sorumlularının göz yumması ve teşviki olmadan böyle bir şeye cesaret edemezdi.
Elçi, Şıvan’ın tehlikeli macerası önünde bir engeldi. Bunun için de ortadan kaldırılmasına karar verildi.
Hal böyle iken komplo korosu ‘Önce Elçi’yi götürdüler ve öldürdüler, sonra da öldürülmesini Şıvan’ın üstüne yıkarak onu da öldürdüler.Bunun arkasında MİT vardır’ demeye devam etmektedirler.
**
1970 yılında Irak merkezi hükümeti ile Barzani arasında otonomi anlaşması imzalandı. Otonomi tam olarak 1974’te yürürlüğe girecekti. Barzani bu sırada Türkiye ve İran’la yeni cepheler açılmasını ve otonomiyi tehlikeye sokacak girişimlerden uzak durulmasını açıkça belirtiyordu. Çeko’nun Kürdçe notlarından da anlaşılacağı üzere ilk görüşmesinde Şıvan ve arkadaşlarına da bunu söylüyor.
Said Elçi Otonomiden sonra Güney Kürdistan’a gidiyor. Bu arada Nisan ayında Zaxo’da Şıvan’ın kampında O’nunla görüşüyor. Görüşmede kampta bulunanlar da vardır. Reşo Zilan yukarıda sözü edilen programda yaptığı açıklamalarda Şıvan’ın Said Elçi’ye karşı çok ağır hakaretler yaptığını, Elçi’nin ise bu hakaretlere karşı sakinliğini elden bırakmadığını söylüyor. Elçi’nin, Şıvan’dan 9 yaş büyük olduğunu gözardı etmemek gerekir.
Elçi, Gılala’dan döndükten sonra Şıvan ile bir kez daha görüşür. Artık Şıvan’ın yapılan anlaşmaya sadık kalmadığı Elçi tarafından anlaşılmıştır. Elçi’nin ‘Parti adının değişmemesi ve kendisiyle birlikte Avukat Yusuf Ekinci ve Ömer Çetin’in polit büroda yer alması’ teklifi de Şıvan tarafından şiddetle red edilecektir.
Şıvan, Elçi’yi ve partisini tanımadıklarını açıklar.
Lütfi Baksi (Dıjwar) 3 Haziran 1971’de Şıvan’ın kampına katılır. Rudaw Tv’ye yaptığı açıklamalarda, Said Elçi’nin 1970 Nisanında Zaxo’dan döndükten sonra Diyarbekir’e (Haziran ayı takriben.Y.K.) geldiğini anlatıyor. Baksi, Elçi’yi Diyarbekir’de ziyaret ediyor. Elçi, Baksi’ye, ‘Dr.Şıvan bizi aldattı. Bir parti kurdu. Sen de ilişkini onlarla kes’ diyor.
Elçi’nin Şıvan’a yeni bir çatı partisi kurulurken, parti adının değişmemesi, kendisiyle birlikte Yusuf Ekinci ve Ömer Çetin’in de parti yönetiminde yer almasını önerdiği genel kabul gören bir olgudur. Fakat Şıvan bu öneriye çok sert karşı çıkıyor.
Ortada böyle bir öneri olduğuna göre Ömer Çetin’in Elçi’nin partisinden olduğu akla gelmektedir. Her ne kadar Ömer Çetin ‘Ben İmamlarla çalışmam’ diyerek TKDP’ye girmediğini iddia etse de Elçi nezdinde önemli birisidir.
Dr.Şıvan’ın Ömer Çetin’e ilişkin özel bir yaklaşım gösterdiğini sanıyorum. Ömer Çetin’in Elçi tarafından önerilmiş olması onu rahatsız etmiş olmalıdır ki, Ömer Çetin’i bir suça bulaştırma politikası izlemiştir kanaatindeyim. Dr.Şıvan’ın öfkeli olduğu Dr.Tarık Ziya Ekinci’nin kardeşi Yusuf Ekinci’nin de Elçi tarafından yeni parti yönetimine aday gösterilmesi de Şıvan’ı kızdırmıştır.
Hüseyin Sağnıç da 12 Nisan 1970’da Şıvan’ın kampına gelmiş, 2 Mayıs 1970’e dek orada kalmıştır.
War dergisi konuyu dosya olarak 1998’de yayınamaya başladığında Ömer Çetin, Lütfi Baksi,İbrahim Güçlü,Derviş Akgül, tam emin omamakla birlikte Şakir Epözdemir’le görüştüm. Ömer Çetin, ‘Şıvan geldiğinde Elçi yoktu.Sait abi gelecekti. Niye gelmedi?’ diye Doktor’a sorduğunu, ‘babamın dostuydu Sait abi’ demişti. Derviş Akgül, Nihat Barzani’nin kayınpederi olan M.Cemiloğlu hakkında olumsuz şeyler söylemişti.
**
Şıvan’ın Ömer Çetin’e ilişkin tasarrufları bu nedenle önemli ve hayatidir.
Ömer Çetin, Osman Aydın’ın önerisiyle Şıvan’ın partisine alınmıştır.
Dr.Şıvan 29 Haziran 1970’de Ankara’da partisini kurar. Bundan bir süre önce Said Elçi ile tartışmalarında Ömer Çetin’in adını Elçi’den duyar.Partisinin adı ‘de’ ekiyle ve bir tire işaretiyle Elçi’nin TKDP’sinden ayrılmaktadır: Türkiye’de Kürdistan Demokrat Partisi.
Fakat iki ay içinde ikinci kongresini yapar. Çünkü ilk başta birlikte oldukları Mehmedemin Bozarslan ve Yılmaz Çamlıbel gibi isimler ayrılmışlardır.
Şıvan, Hüseyin Sağnıç’ın yardımıyla Elçi’nin bölge komitelerini ele geçirdiği gibi, partisinin adını da tasarrufuna geçirmiştir. Niyazi Ağa (Çetin), Said Elçi’nin yakın dostlarından birisidir.
**
Dr.Şıvan ,Soro (Nazmi Balkaş) 1970 Haziran’ında Türkiye’ye giderlerken Reşo Zilan’ın beklentisi orada Elçi ve partisiyle de anlaşılıp yeni bir partileşmeye gidileceğidir. Ancak Şıvan’lar döndüklerinde yeni bir parti kurdukları ve Said Elçi ve arkadaşlarıyla ortaklaşılmadığı anlaşılınca Reşo Zilan ayrılma kararı alır. Bu arada Nazmi Balkaş Reşo Zilan’ın bu tavrından hoşlanmaz ve belindeki tabancasına davranır. Reşo Zilan bundan sonra Temmuz ayı sonlarında Şıvan’ın kampından tamamen ayrılır.
Reşo Zilan ayrılığıyla ilgili gelişmeleri Murad Cıwan’ın programında anlatırken Hüseyin Sağnıç’ı da sert bir şekilde eleştirdi ve Sağnıç’ın ‘pis bir yalancı’ olduğunu öne sürdü.
**
Yukarıda da kısaca belirttiğim gibi Şıvan T-KDP’yi 29 Haziran’da kurduktan kısa bir süre sonra 2.kongreye gitmek zorunda kalır. 22 Ağustos’ta ikinci olağanüstü kongre yapılır. Çünkü silahlı mücadeleye karşı olan Mehmedemin Bozarslan ve Yılmaz Çamlıbel Şıvan’dan ayrılırlar. Kimi iddialara göre ise Mehmedemin Bozarslan bilgisi dışında merkez komiteye alınmıştır. Kuruculardan olduğu öne sürülen Musa Anter ise Diyarbekir yargılamalarında 1964’ten itibaren herhangi bir örgütsel ilişkisi olmadığını öne sürmektedir.
‘Ayrılanların’n yerine yeni üyeler seçmek için yeni bir toplantı yapılır ve Ömer Çetin de bu kongrede gıyabında,Osman Aydın’ın önerisiyle kendisi yönetime alınır .Ömer Çetin bir sohbetimizde Osman Aydın vasıtasıyla partiye üye olduğunu söyledi. Ama hangi KDP’ye üye olmuştu acaba?.Nazmi Balkaş’ın notlarına göre Ömer Çetin arandığı için 3 Mayıs 1971’de Şıvan’ın kampına dahil olmuştur.Dr. Şıvan belgeselinde gösterilen ve Ömer Çetin’e ait olduğu öne sürülen not defterinin sahibi ise ‘5 Mayıs 1971’de Kürdistan’a gittiğini’ yazmaktadır.
**
Önceki bölümlerde anlatıldığı üzere Said Elçi 12 mart 1971 darbesinden sonra aranmaya başlamıştır. Bunun öncesinde Şerafettin Elçi, Derviş Akgül, Şakir Epözdemir’le birlikte Diyarbekir’de Mela M.E.Ç.’in evinde biraraya gelir. Bu toplantıda Şıvan tarafından aldatıldığını, onunla yaptıkları anlaşmaya uymadıklarını anlatır ve Güney Kürdistan’a bir mektup yazılmasını önerir.
Derviş Akgül, Dr.Şıvan belgeseline yaptığı açıklamada ‘ 23 Mayıs 1971 tarihli gazetelerde Said Elçi’nin Suriye’ye kaçtığını okuduk’ derken, Şakir Epözdemir aynı programda Elçi’nin kaçışını Adana’da, Elçi’nin eşinden öğrendiklerini söylüyor.
Dr.Şıvan partisini kurduktan sonra İsa Sıwar ve Esat Xoşewi gibi PDK’nin Behdinan yöneticilerinin Elçi’nin partisine karşı tavırları değişmiş, Şıvan’dan yana tavır almışlardır. İsa Sıwar, TKDP’den gelen bir mektubu yırtmıştır. Musa Anter,Osman Qazi’nin, Elçi’nin mektuplarını Barzani yerine Şıvan’a verdiğini yazıyor.
Said Elçi aranmaya başladıktan sonra Nusaybin üzerinden Qamışlo’ya geçer. Orada Cigerxwin de dahil olmak üzere Kürd ileri gelenleriyle görüşmelerde bulunur. Amacının Gılala’ya gidip Şıvan’ı Barzani’ye bildirmek ve Şıvan’ın Kürd otonomisine zarar verecek planlarından haberdar etmek olduğunu anlatır. Cigerxwin’in, Şam’da bulunan Hemid Derwiş’in gelmesini beklemesi önerisini dinlemez. Musul’dan Kürdistan’a geçmek ister ancak pasaportu olmadığı için geri çevrilir. Bu kez Zaxo’ya gelir.
Mayıs 1971 sonlarına doğru Zaxo’ya varır ve PDK karargahına gider. KDP misafirhanesinde kalır.PDK yetkilileri O’nun Şıvan ile arasındaki sorunlarını bilmektedirler. Buna rağmen O’nun gelişinden Dr.Şıvan’ı haberdar ederler. Dr.Şıvan, durumu arkadaşlarına açar. Onlar da Elçi’nin gelmesinden memnunluk duyacaklarını söylerler. Bu konuda Ömer Çetin, Ahmet Zeki Okçuoğlu ve Ziya Avcı Dr.Şıvan belgeselinde gerekli bilgileri vermektedirler. IKDP’nin Behdinan sorumluları Xoşewi, Osman Qazi ve İsa Suwar’ın teşvik ve sorumsuzlukları Elçi ve arkadaşlarının imhasında bir rol oynamıştır. Şıvan’ı sahiplenmelerinin yanısıra Elçi’nin gösterdiği söylenen sert tavırın ubnda katkısı olmuş mudur? Olaya Barzani’nin el koymasından sonra Xoşewi’nin tavrı değişmişse de, Şıvan’ı kollamaya devam ettiği Epözdemir’e rapor yazdırması, oğlu ile birlikte O’nu Da Gılala’ya göndermesinden anlaşılmaktadır.
Said Elçi’nin Güney Kürdistan’a son yolculuğunda Şıvan’ın kampına gelmesini isteyenlerden birisi de Ömer Çetin’dir. Ömer Çetin ve diğer arkadaşları Elçi’nin kampa gelmesini istediklerini Dr.Şıvan belgeselinde de açıkladılar. Ömer Çetin’le çeşitli görüşmelerimizde, ‘Elçi’nin babasının dostu olduğuna’ vurgu yapmıştı.
Dr.Şıvan ve arkadaşları Elçi’yi almak üzere giderler ama birkaç gün sonra döndüklerinde Elçi yanlarında yoktur.
Bu arada Şakir Epözdemir ve Derviş Akgül Adana’da Elçi’nin eşi Saime hanımdan Elçi’nin Suriye’ye gittiğini öğrenirler. Suriye’de ise Elçi’nin Kürdistan’a gittiklerini öğrenirler. Zaxo’ya gittiklerinde PDK yetkilileri Elçi’nin Şıvan’ın kampına gittiği veya götürüldüğü gibi çelişkili bilgiler verirler. Şakir Epözdemir kampa gider ve orada Şıvan’dan garip cevaplar alır. Derviş Akgül ise Gılala’ya gider. Epözdemir Şıvan’a Elçi ve Mıhemede Bege’yi sorar ,’belki de Türkiye’ye dönmüştür’ gibi cevaplar alır.
Bu konularda Şakir Epözdemir ve Derviş Akgül’ün ayrıntılı açıklamaları mevcuttur.
Şakir Epözdemir, Said Elçi’yi bulmak için Zaxo’ya gittiğinde Dr.Şıvan’ın yanına gidiyor, O’nunla sert tartışmalar yapıyor. Bu konuda Cemal Yılmaz'a 7 Nisan 2006’da şunları söylüyor:
– “Meseleyi anlatırken hiçbir tarafı kollamıyorum. Kırmızı çizgim yoktur”.
– “Burada normal olmayan ve anlamakta zorluk çektiğim nokta; hiç kimsenin Dr. Şıvan’ı Sait Elçi’yi katletmesinden dolayı eleştirmemesidir”.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder