Çırê Musyon

21 Temmuz 2021 Çarşamba

SAİD ELÇİ, MIHEMEDĒ BEGĒ VE ABDÜLLATİF SAVAŞ’IN KATLİ üZERİNE..3

 (7)

DERVİŞ AKGÜL (SADO)’ÜN AĞZINDAN CİNAYETLERİN ORTAYA ÇIKIŞI
Derviş Akgül (Sado) Elçi ve arkadaşlarının öldürülmesi olayının aydınlanması için büyük bir uğraş veriyor.Olayın aydınlanmasına ilişkin şu bilgileri veriyor:
‘Büro Merkezi Navpirdan’a gittim. O sırada Dr. Mahmud Osman politbüro üyesi idi. Dr. Mahmut Osman’a gittim. Sait Elçi’nin Zaxo’da kayıplara karıştığını söyleyerek araştırmasını talep ettim. Dr. Mahmud, Zaxo nun Bölge Komitesi Başkanı ve İlçe Kaymakamı olan Osman Qazi’ye bir telgraf çekti. Ertesi gün, telgrafa cevap geldi. Osman Qazi, Sait Elçi’nin 23-24-25 Mayıs 1971 günlerinde Zaxo’da misafir kaldığını ve 25 Mayısta da Brusk ve Çeko tarafından Parti’nin yerel merkezinden alınarak, Dr. Şıvan’ın Meqeri’ne götürülmüş olduğunu beyan etmişti. (..)
Bunun üzerine, Behdinan Mıntıkası Başkomutanı Eshad Xoşewi’ye telgraf çekilerek; Sait Elçi’nin, Dr. Şıvan’ın kampında olduğu ve Dr. Şıvan ile Sait Elçi’nin derhal Mektebé Siyasi’ye gönderilmesi talimatı verildi. Birkaç gün sonra, Mam Eshad Xoşevi’den gelen cevabi telgrafta; Sait Elçi’nin Dr. Şıvan’ın kampında olmadığı ve Dr. Şıvan’dan aldığı bilgiye göre, Sait Elçi ile aralarındaki anlaşmazlığı aşamadıklarını, bu yüzden de Sait Elçi’nin Türkiye’ye döndüğü belirtilmekteydi. Gelen bu telgraf cevabı üzerine, Sait Elçi’nin hayatta olmayacağı endişesine kapıldım (War Zıvıstan, s.68).
‘Sabah kalktığımda, bölgedeki bütün komutanların ve Parti’nin yerel sorumlularının Bamerni’ye getirilmiş olduğunu gördüm. Komutanlar arasında İsa Suwar ve Eli Xelil’in yanı sıra, Partinin Zaxo Bölge Komitesi Başkanı Osman Qazi de vardı. Soruşturmayı rahmetli Mam Eshad Xoşewi yürütüyordu. Komutanlardan aldığı bilgi; sadece Sait Elçi’nin Çeko ve Brusk tarafından Dr. Şıvan’ın kampına doğru götürüldüğü düzeyinde idi. Mam Eshad Xoşewi bana bunları anlatarak fikrimi aldı. Ben de; Sait Elçi yi Dr Şıvan’ın kampına götüren Land Rover sürücüsünün getirilmesini talep ettim.
Land Rover sürücüsünü getirdiler. O da ifadesinde; Sait Elçi ve Dr. Şıvan ın adamlarını arabanın ulaşabildiği Hêzıl Nehrinin kenarına kadar götürdüğünü söyledi. O sırada nehrin öbür tarafında, benim akrabalarım olan Dr. Şıvan’ın emrindeki Selim Tilki ve Mehmude Hesenkan’ın Dr. Şıvan’ın kampına yakın Kumru kalesindeki silah deposunda nöbetçi olduklarını bildiklerimizden, bunların olaydan haberdar olabileceğini düşündüm. Mam Eshad’dan bu akrabalarımın da çağrılmasını talep ettim. Mam Eshad Dr. Şıvan’a bir mektup yazarak, bu adamları istedi. Mektubu götüren kişi, Bamerni’den çıkar çıkmaz, Selim Tilki’ye rastlıyor ve Eshad’ın kendisini çağırdığını bildiriyor. Bu nedenle, Selim Tilki çok kısa sürede geldi. Önce Mam Eshad görüştü. Sonrada benimle görüştürdü. Çünkü Selim Tilki kendisine bilgi vermemişti.
Selim Tilki’ye durumu sordum. Ne var ki, Selim Tilki bana cevap vereceğine akıl vermeye başladı. Buralar da adam vurma ile sinek vurmanın farksız olmadığını, benim fazla ileri gitmemem gerektiğinin, buralarda ne aradığımı söyleyerek, bu işin pek fazla peşine düşmememin benim içim daha iyi olacağını adeta tehditvarı bir havayla söylemişti.
Ben de kendisine; bak Selim! Biz akrabayız ama benim için öncelikli olan Kürtlüğümdür. Şayet bu işten malumatın olduğu halde, bize bilgi vermezsen ve daha sonra ortaya çıkarsa, emin ol ki, seni elimle öldürürüm dedim. Selim Tilki, daha önceleri benim çabalarımla Güneye geçmiş ve barınma olanağı bulmuştu. Hem, kendisine olan bu yardımlarımdan dolayı vefasızlığı içine sindiremedi, hem de Mam Eshad’ın bana gösterdiği büyük ilgiden korkarak bana; bildiğimi Eshad Xoşewi’ye izah edeceğim dedi.
Durumu Mam Eshad’a arz ettim, Selim Tilki’nin bir şeyler bildiğinin, onu sıkıştırdığı takdirde, bazı şeyleri öğrenebileceğini belirttim, Mam Eshad, Selim Tilki’yi hemen çağırttı ve benim de hazır bulunduğum o anda kendisine; eğer bu konuda bir şeyler bildiği halde bilgi vermiyorsa, ileride bu olay ortaya çıktığında, kendisinin bu olay hakkında malumatı olduğunu gösteren emareler bulunursa, kesin olarak ölümle cezalandırılacağını söyledi. Selim Tilki Mam Eshad’a; burada olan olayların, sizin bilginizin dışında olmasına imkân var mı? Diye sordu. Mam Eshad; nasıl olmaz! Elbette benden habersiz olaylar da olabilir dedi. Bu laf üzerine Selim Tilki; Dr Şıvan’ın Sait Elçi yi nasıl tutuklattığını, daha sonra alıp infaz ettirdiği yere götürdüklerinin, Sait Elçi ve Mıhmede Begé’nin öldürüşlerini açık bir şekilde izah etti (Derweşe Sado, War Zıvıstan, s. 70).
DR:MAHMUD OSMAN –HEMREŞ REŞO
Şahsen Dr.Mahmud Osman ile yüz yüze bir kaç defa bu trajediyi konuştum. Barzani’nin tavrını merak ediyordum. Dr.Mahmud Osman’ın da I-KDP’den olaylı bir şekilde ayrıldığını, İdris Barzani’ye kırgınlığını da bilerek buu sordum. Nisan 1991’de merhum adil Murad’ın evinde kendisiyle görüştüğümüzde (Dr.Cewad Mela ile birlikte) Mesud Barzani ve Celal Talabani hakkında çok ağır eleştirilerde bulunmuştu.
Dr.Osman ‘Barzani’nin bu olaydan sonra haberdar olduğunu, ama Zaxo’daki sorumluların Türkiye ile ilişkisi olabileceği nedeniyle durumun bu noktaya gelmiş olabileceğini’ söyledi.
Nisan 1970’de Hemreş Reşo’nun da Gılala’dan Şıvan’ın kampına gittiği söyleniyor. Bu bilgi doğru bir bilgi. Ancak Hemreş Reşo’nun Diyarbekir’de bir toplantıya katıldığı bilgisi doğru değil. Böyle bir şey olsaydı bunu Şakir Epözdemir ve Derviş Akgül doğrulayabilirdi. Hemreş Reşo ile de Said Elçi’nin öldürülmesi ve Dr.Şıvan’ın hazin sonunu bir çok defa konuştuk. Hemreş Reşo Said elçi ile Dr.Şıvan’ın tek parti çatısı altında olması halinde çok iyi olacağını söyleyip hayıflanıyordu. ‘Doktor niye böyle yaptı? Kendisine de çok yazık oldu’ diyordu. Başlangıçta kendisinin de Elçi ve Dr.Şıvan’ın birlikte olmasını istediğini, ama Dr.Faik Savaş’ın ayrılmasından sonra ilişkisini kestiğini söylüyordu. Hemreş Reşo, ‘Gılala’ya gittğinde Barzani’nin yanına gittiğinde, Barzani’nin oğulları İdris ve Mesud’un Otonomi anlaşması nedeniyle sevinç gösterisi yapmamasını istediği’ gibi bir çok şey anlattı. Hemreş Reşo, Dr.Şıvan’ın kampının dağılmasından sonra Almanya’ya gelen Ömer Çetin ve Necmettin Büyükkaya’nın kendisi hakkında ‘ağa çocuğu’ diye propaganda yapmalarına’ da bir anlam veremediğini söylüyordu.
(CUDİ) ÖMER ÖZSÖKMENLER’İN GÖRÜŞÜ
Ömer Özsökmenler (Cudi) de 12 mart darbesi sonrası aranmaya başlayınca Haziran 1971’de Şıvan’ın kampına gider. Özsökmenler, Rafet Ballı’ya verdiği cevaplarda Şıvan’ın artisinin İstanbul Harem’de bir otelde 1969 yılında yapıldığını ama kendisinin katılmadığını söyler.
Cudi, Necmettin Büyükkaya ile birlikte Suriye üzerinden 25 Haziran 1971’de Irak!a geçmiştir.
Cudi, Sait Elçi’lerin öldürülme hadisesini şöyle anlatıyor:
‘Öldürülme olayını başlangıçta kimse bilmiyordu. Eylül ortalarıydı sanıyorum (Temmuz ortaları olmalı.Y.K.). Şıvan, Zaho’ya yakın Bamerne’de bulunan kampımıza geldi. Tedirgindi.Oturdu, Mustafa Barzani’ye karşı çıkanları hainlikle suçlayan bir broşür kaleme aldı. Türkçe ve Kürtçe. Hedef Talabani’ydi. Elçi’nin öldürülmesi ortaya çıkınca, Barzani’nin tepkisini hafifletmek için böyle yaptığını sonradan anladık. Şıvan broşürlerle birlikte gitti. Birkaç gün sonra Irak-KDP’den bazıları geldi. Esad Hoşewi’nin kampına davet ettiler bizi. (Kampta) 33 kişiydik. O günlerde Irak-KDP’de iki numara olan Esad Hoşewi’nin kampında bizi Türkiye Kürdü olan bir istihbarat yüzbaşısı karşıladı. Böyle, böyle dedi. ‘Şıvan, Elçi’yi öldürttü.’ Bir kısmımız inanmadı. Şıvan’ın el yazması ifadesini gösterdiler.Gerçekten Elçi’yi öldürdüğünü kabul ediyordu.Olayı Irak KDP’ye Tilki Selim haber veriyor.’ (Rafet Ballı, Kürt dosyası, S.614-616)
AHMET ARAS’IN DEĞERLENDİRMESİ
12 Mart darbesinden sonra aranmaya başlayan yazar ve siyasetçi Ahmet Aras Hakkari üzerinden Güney Kürdistan’a geçtikten sonra Şıvan’ın kampına gider ve bir süre orada kalır. Ahmet Aras örneğinde görüldüğü gibi Türkiye’de aranıp da Güney Kürdistan’a geçenler I-KDP Behdinan yetkilileri tarafından Dr.Şıvan’ın kampına yönlendirilmektedir.Nazmi Balkaş (Soro), Ahmet Aras’ın 25 Haziran’da Hakkari üzerinden geldiğini yazmaktadır . Soro, A.Aras’ın 8 Eylül günü Baran, ve Zeki Tekeş ile birlikte Suriye üzerinden Lübnan’a giitiklerini de yazmaktadır..Aras, ‘Elçi ve arkadaşlarının öldürülmesi’ başlıklı yazısında konuyla ilgili bilgiler veriyor, Derweşe Sado’nun Said Elçi’ye sahip çıkması nedeniyle hedef yapılmasına dikkat çekiyor. ‘Sadece Derweşe Sado Said Elçi’ye sahip çıkmıştı’ diyen Ahmet Aras’ın Kürdçe yazısını özetliyorum:
‘Başta şunu söyleyeyim. Ben tesadüfen Şıvan ve arkadaşlarına rastladım. Devlet peşime düşünce, firar ettim, Suriye’ye gidecektim. Bana ‘Esad’ın üssü yakındır, o tarafa git. Ben tesadüfen onlarla karşılaştım. Ben Şıvan ve arkadaşlarının orda olduğunu hiç bilmiyordum. Şıvan gitmeme izin vermedi. ‘İlle gel partimize üye ol’ dedi ve ben kabul etmedim. Kaç defa aramızda münakaşa çıktı. Onların durumu iyi değildi. Sonradan öğrendim ki benden 25-26 gün önce bunlar Said Elçi ve arkadaşlarını öldürmüşler. Muhterem Biçimli, Tilki Selim, Derweş ve peşmergeler bana herşeyi anlattı..Esad da bana bazı şeyler söyledi..Ben bundan çok rahatsız oldum. Ben o zaman kendi kendime dedim ki, 'Keşke hapse girseydim, devlet bana en ağır cezayı verseydi de bu tür şeylere tanık olmasaydım. “. Ben bunları söylemeyeceğim,sadece bazı bazı noktalara işaret edeceğim. Tutuklanmasından 9-10 gün önce Şıvan bana ‘sen gidip Esad’ı görmek ister misin?’ diye sordu. Ben de ‘Evet’ dedim. Ben, Şakir ve Mela Evdılkerim Bamerne’ye Esad’ın üssüne gittik. Yaklaşık iki saat kaldıktan sonra aynı gün geri döndük. Bir ara Esad geldi, ayakta, burnunun üstünden bakarak Mele Evdılkerim’le merhabalaştı ve ‘Mela Evdılkerim Seid Elçi’den hiç haber var mıdır?’ diye sordu. Mela Evdılkerim de ‘hayır’ diye cevap verdi. Esad bize sırtını döndü ve gitti. Şakir birşey söylemedi. Sonradan öğrendim ki Şakir Said Elçi’nin partisinin üyesiymiş ve Mela Yunus ile birlikte Said Elçi’yi sormak için gelmişler buraya. Ben bir süre önce Şıvan’a Esad’ın yanına gtmek için buraya geldiğimi, ordan da Gılala’ya gitmek istediğimi ki beni ordan Suriye’ye göndersinler amacıyla geldiğimi söylemiştim. Şıvan o zaman bana ‘eğer bizim iznimiz olmazsa havadan kuş bile geçip Gılala’ya gidemez’ demişti. Herhalde, O, bana durumu göstermek istemişti. Bir gün Esad bir adam gönderdi ve ‘torunum hastadır, doktor gelsin’ demişti. Mela Abdüllatif de onlarla Zaxo’ya gidiyor.Ertesi gün 10-12 peşmerge geldi ve bizi hepimizi Bamerne’ye götürdüler. Biz o gece yattık, sabahleyn Mela Hemdi geldi ve ‘Şıvan, Seid Elçi ve iki arkadaşını öldürmüş. Biz bunu tesbit ettik’ dedi. Mela Hamdi oranın İstihbarat sorumlusu idi. Ve direkt olarak Barzani’ye bağlıydı. Sıkıyönetim Said Elçi’nin peşine düştüğünde, o, Mıhemede Begé ile Suriye’ye geçiyor ve oradan da Zaxo’ya gidiyorlar. Dr.Faik Savaş’ın (Dr.Hişyar) amcasının oğlu Abdüllatif Savaş onları nerde görüyor ve onlarla nasıl Zaxo’ya gidiyor bilmiyorum. İsa Suwar onları orda durduruyor ve Şıvan’a haber gönderiyor. Muhterem Biçimli’ye göre, Dr.Şıvan arkadaşlarını orda topluyor ve onlara ‘Said Elçi Zaxo’ya gelmiş, İsa Suwar onu durdurmuş ve bize haber gönderdi. Biz gidip o haini getireceğiz. Eğer niyetimizden şüpheye düşerse, biz onu zorla getireceğiz’ diyor. Sadece Mela Evdılkerim, ‘Getirme, nereye giderse gitsin bırak’ diyor. Şıvan, Mela Evdılkerim’i dinlemiyor, o ve Çeko gidip Said Elçi ile Mıhemedé Begé’yi Qumri’ye getiriyorlar ve nezarethaneye atıyorlar. Şıvan, Said Elçi’den ‘sizinle başka kim vardı?’ diye soruyor. Onlar da Dr.Faik Savaş’ın amcasının oğlunun olduğunu söylüyorlar.. Arıyorlar, fakat Abdüllatif Savaş’ı o arada bulamıyorlar. Seid Elçi ve Mıhemedé Begé’yi öldürdükten 2-3 gün sonra onu da getirip öldürüyorlar ki şahitlik yapamasın. Şıvan, İsa Suwar ve Esad’ı nasıl ikna etmiş, bunlardan bahsetmeyeyim. ‘ (Nubıhar, sayı153)
DERVİŞ AKGÜL’ÜN MİT’E TESLİM OLMASI, SORO’NUN İTİRAFLARI
Said Elçi’nin Dr.Şıvan ile anlaşmasından Derviş Akgül ve Şakir Epözdemir’in rahatsız oldukları yaptıkları açıklamalardan anlaşılıyor. Said Elçi iki arada bir derede kalıyor. Bir yanda yaptığı sözlü anlaşmaya uymayan Dr.Şıvan, diğer yanda Dr.Şıvan’ı kendilerine tercih etmesinden dolayı rahatsız olan parti kurucusu arkadaşları.
Derviş Akgül’ün inadı olmasa, Suriye’deki Kürdler Elçi’nin akıbetini merak etmese Said Elçi’nin öldürüldüğü bilinmeyecekti. Derviş Akgül ayrıca, Dr.Şıvan’ın affedilmesi için Esad Xoşewi tarafından yönlendirilen Şakir Epözdemir’in de serbest bırakılmasını sağlıyor, ‘bizim arkadaşımızdır’ diyerek ona sahip çıkıyor.
Bilindiği üzere Derviş Akgül ancak 1972 yazında Türkiye’ye dönebiliyor. MİT Musa Anter üzerinden Derviş Akgül’ün dönmesi mesajını iletiyor. Musa Anter, bunu ancak Şerafeddin Elçi’nin yapabileceğini söyleyerek Ş.Elçi’yi devreye sokuyor. Elçi bunu detaylı olarak Hasan Kaya’ya anlatıyor:
‘Musa Anter’i idareden çağırdılar, gitti. Akşamdan sonra geç vakitte geldi. Gelince de bizi toplayıp “Bugün beni MİT’e çağırdılar, gittim. Ankara’dan Kürtçülük Dairesi’nden sorumlu bir general geldi. ‘Musa Bey’ dedi, ‘bir olay olmuş, sizi içeri almışız. Ama biz işin tatlıya bağlanmasını istiyoruz. Sizin çocuklar da Avrupa’da, Türkiye’nin aleyhinde epey propaganda yapıyorlar. Sen bunlara bir mektup yazsan, Türkiye aleyhtarlığı faaliyetlerini durdursalar, biz de yavaş yavaş buraları boşaltmaya çalışsak’. ‘Ben şimdi kalksam sizin dediğiniz mealde bir mektup yazsam, benim çocuklar bunu sizin aleyhinize kullanırlar.’ (Yalnız Musa’nın çocukları değil, Musa’nın kardeşi Hasan’ın çocukları da Avrupa’daydı.)
‘İçeride babamıza işkence yapmışlar, zorla böyle bir mektup imzalatmışlar’ demezler mi? Siz bizi serbest bırakınca zaten hava yumuşayacak, biz de çocuklara haber veririz. Onlar da bu faaliyetleri durdururlar. ‘Mademki ortalığın yatışmasını, yapılan hataların düzeltilmesini istiyorsunuz. İlkin bir adım atın, sonra biz de yardımcı oluruz’ dedim ve o şekilde anlaştık. Yakında bizleri tahliye etmeye başlayacaklar” diye anlattı. Hakikaten kısa bir süre sonra Musa tahliye oldu. Musa’dan sonra başkaları da tahliye oldu. Tahliye olduktan sonra MİT Musa’ya şöyle diyor: “Elimizde arananların listesi var. Sana söz, mahkemeye verilenlere karışamayız ama aranıp da aleyhine dava açılmayanların hiçbirisinin aleyhine dava açmayız. İfadelerini alır göndeririz. Bunlar gelsin.” Aynen MİT’in dediği gibi Musa gitti, arananları Siverek’ten, Viranşehir’den, şuradan, buradan kafileler halinde getirdi. MİT de verdiği söz doğrultusunda bu insanları bir gece bekletip ifadesini aldıktan sonra serbest bıraktı.’(Age. S169)
(...)
Hasan Kaya, merhum Şerafett’n Elçi’ye soruyor:
-Bir de Derviş Akgül’ün teslim olması meselesi vardı değil mi?
Elçi cevap veriyor:
‘MİT Bölge Başkanı Musa Anter’den, o sıralarda kah Irak’ta Barzani’nin yanında, kah Suriye’de kalan Derviş Akgül’ün teslim edilmesini istemiş, o da bunu kendisinin yapamayacağını belirtip, ‘Derviş’i getirse getirse Şerafettin getirir’ demiş. Musa abi bana, ‘Derviş de gelsin çoluk çocuğunun arasına kavuşsun’ dedi. ‘Musa abi bunlara güvenilir mi?’ dedim. ‘Güvenilir’ dedi, yacağız, ne yaptı ne etti sormayacağız. Yalnız bize siyasetle uğraşmayacağına dair söz versin’ diyorlar ‘tecrübe ediyorum, getiriyorum, sözlerini tutuyorlar. ‘Geldiği zaman Derviş’i hiç bir ciddi sorguya tabi tutma.’
(..)
Şerafettin Elçi devam ediyor:
‘Bunun üzerine ben birisini gönderdim ve Suriye’den Derviş’i getirttim. Cizre Silopi arasında, hemen sınırda ve Dicle’nin kenarında bulunan Mehmedi köyünün dışında bir buğday tarlasında geceleyin, başbaşa görüştük. ‘Dışarıda kalmanda bir fayda var mı?’ dedim. ‘Yok, hiçbir fayda yok, şimdilik yapabileceğimiz herhangi bir şey de yok’ dedi. Durumu anlattım, ‘bunlara güveniyor musun?’ dedi. ‘Bilmem’ dedim, ‘gelsin, herhangi bir sorguya çekmeyeceğiz.Kendisi istediğini söyler, ama bize siyasetle uğraşmayacağına dair söz verecek’ demişler. ‘Benim şu anda Suriye’de yapabileceğim hiçbir şey yok. Zaten çoluk çocuğum da orada. Bundan sonra siyasi faaliyet yapacak halimiz de yok. Parti de per perişan, dağılmış vaziyette. Eğer sen ‘gel diyorsan’ ben gelirim’ dedi.’
Neyse kararlaştırdık ve Derviş’i Diyarbakır’a, götürdüm. Demir Otel’de kalıyorduk. Haber verdim, MİT müfettişlerinden Nihat adında birisi geldi, Derviş’i götürdü. Bir buçuk saat kadar sonra Derviş, otele geri geldi. ‘Ne yaptılar?’ dedim, ‘hiç bir şey yapmadılar’ dedi. ‘Bize söz vereceksin, bundan sonra evine gidip oturacaksın, hiçbir şeye karışmayacaksın. Biz seni takip edececeğiz, eğer bir şeylere karışmazsan biz de sana karışmayız’ dediler. Ondan sonra Derviş gitti.’ (Doğunun Elçisi’nden Yüce Divan’a, s173-174)
Derviş Akgül Diyarbekir’e gelip Demir Otel’in 5. Katında MİT ile görüşüyor veya iddia edildiği üzere ifade veriyor. O dönem Kürd solcuların ve milliyetçilerin de sık sık gittiği Niyazi Usta’nın Ar Pasajı’ndaki terzi dükkanında bir panik başlıyor. İddialara göre Derviş Akgül’e, ‘sen de komünistlere karşısın biz de. Bildiklerini anlat ve sonra evine git, otur’ deniyor.
Geçen yıl İbrahim Güçlü ile birlikte Derviş Akgül ile kendi evinde görüştük. Bu iddiaları kendisine sorduk. ‘Bir ifade vermedim’ dedi.
Derviş Akgül’ün MİT ile görüşmesi alenen gerçekleşen bir görüşme. Babası da otel civarında oğlunu bekliyor.
Nazmi Balkaş’ın durumu birçok kişi için bir hayal kırıklığı yarattı. Fakat O’nun bu durumu tartışılmadığı ise halen üstünde spekülasyon yapılan bir konu. Fakat Derviş Akgül’ün MİT’e gelip ifade vermesi veya ‘teslim olması’ tartışılırken nasıl ve kimler vasıtasıyla geldiği gözardı ediliyor.
Dr.Şıvan ve arkadaşları, arkadaşı olmayanlar da (Ahmet Aras gibi) gözaltına alınırken Nazmi Balkaş gözaltına alınmıyor. Belinde tabanca geziyor. Dr.Şıvan ile cezaevinde görüşüyor. Bu nedenle de Şıvan’ın ardılları ‘Nazmi Balkaş’ın I-KDP’nin adamı olduğu’ gibi şeyler söyledikleri gibi, ‘İdris Barzani’nin Balkaş ve Derviş Akgül’e gidip MİT ile çalışmalarını tavsiye ettiğini’ de öne sürüyorlar. İdris Barzani böyle bir acemilik yapabilir mi?
**
Nazmi Balkaş 8 Nisan 1982’de gözaltına alındığı zaman verdiği 7 sayfalık ifadede anlattığına göre kendisi ‘bilindiği gibi üzerimde 136 82 seri nolu telefon numarası çıktı. Bu numara devlet adına siyasi faaliyetleri yetkililere bildirmek için bu telefonu gerektiğinde kullandım, Orhan ismindeki yetkiliye cevap veriyordum, bu yetkili tarafından bana verilen kot ise Nedim. 1974 tarihinden sonra bu şahısla siyasi durumlar hakkında verilen görevleri yaptık, bunları açıklamak istemiyorum’ diyor (sayfa 7).
‘KİP-DDKD dava dosyası’nda Nazmi Balkaş ile ilgili görülen davanın ayrıntıları değil ama çok küçük bir özeti veriliyor:
‘586-Halit Nazmi Balkaş’ kısmında aktarılanlardan hakkında 13.071981 tarih ve 1981/112-192 esas ve karar no.lu ilanı müsnet suçtan karar verilmiş ve karar kesinleşmiştir. K.L.60,D. 14-15-16. İş bu dava ise sanık açısından aynı konuda açılan mükerrer dava olduğundan ve bu hususta kesin hüküm bulunduğundan iş bu davanın reddine karar vermek gerekmiştir.’ (KİP-DDKD davası-kesinleşmiş karar, s. 553-554, Haziran 2006, Jina Nu yayınları)
SORO’NUN NOTLARINDA GÖZALTILAR
Nazmi Balkaş’ın ajandasında kesintiler var. Balkaş o tarihlerde not mu almamış yoksa çıkarılmış mı bilinmiyor. Bu nedenle Soro’nun ajandasındaki kayıp tarihleri, canları istediği zaman piyasaya belge sunanlara sormak gerekmez mi?
Nazmi Balkaş’ın notlarında önemli bilgiler var. Mesela kampa kimlerin hangi tarihte gelip hangi tarihte ayrıldıkları, Türkiye’ye gidiş gelişlerle ilgili bilgiler mevcut.
Soro (Nazmi Balkaş) notlarında Elçi ve arkadaşlarının öldürülmesi ile ilgili gözaltılara ilişkin şunları yazıyor:
’16 Temmuz: Serdar, Ahmet ile Tilki Selim Esat’ın yanna geldiler.
18 Temmuz-Şıvan Bamerne’ye geldi.
18 Temmuz Alişer Zaxo’dan, Çeko ise Musul’dan getirildi.
19 Temmuz: Toplu olarak biz geldik. Soro, Kurdo, Şakir, Çiya (Muhterem Biçimli) Cıwan )mela Mahmut) Ahmet Aras, Zınar,Xendevan,Jir,Halil,Musto,Mehmet, Molla, Guyanlı Sait geldi.
19 Temmuz:Gece de Zendo (Abdülkerim Ceyhan), Brusk (Hasan Yıkmış) ve Dıjwar(Lütfi Baksi) getirildi.
21 Temmuz:Gılala’ya gittik (Şıvan,Çeko, Soro, Şakir ve Selim Xoşewi). Şakir Epözdemir, Xoşewi’nin siteği üzerine yazdıkları nedeniyle Şıvan’ın arkadaşı olduğu nedeniyle tutuklanır. Daha sonra Derweşe sado ve Şerafettin Elçi’nin ‘o bizim arkadaşımız’ demeleri üzerine serbest bırakılır.’

-8-

1971 Haziranı’nda meydana gelen tarjik olaylar ve Dr. Şıvan ile iki arkadaşının 26 Kasım’da infazları ile ilgili olarak Said Elçi ve dr.Kırımızıtoprak taraftarlarının dile getirdikleri ortaya iki ayrı resmi söylem çıkarmıştır. Bu resmi söylemlerin ortak noktası ‘bilinen bazı şeylerin’ saklanmasıdır. Dolayısıyla özellikle Şıvan taraftarlarının çabalarıyla bu olaylar sislsilesi etrafında bir tabu oluşturulmuştur.
Tartışılmak istenmeyen tabulardan birisi ‘Derviş Akgül’e’ atfedilen ‘MİT ajanlığı’ suçlamasıdır. Yukarıda detaylıca anlatıldığı üzere Derviş Akgül, Musa Anter’in ve Şerafettin Elçi’nin aracılığıyla Diyarbekir’e getirilmiş, Demir Otel’de MİT ile görüşmüştür. Bu görüşmenin I-KDP’nin bilgisi dahilinde olduğunu söylemek yanlış olmaz. Derviş Akgül, I-KDP’ye zarar gelmemesi için adeta harakiri yapmış ve kendisini feda etmiştir. Ki 1975 Cezayir anlaşmasından ve hareketin dağılmasından sonra Mela Barzani Derviş Akgül’e ricacı olarak Mesud Barzani’nin Talabani’ye yazdığı mektubu götürmesini istemiştir. Derviş Akgül, bunu da bir vazife olarak kabul edip, hakkında ‘Talabanici oldu’ spekülasyonuna rağmen bu aracılığı yapmıştır.
Derviş Akgül çeşitli zamanlarda yaptığı açıklamalarda Dr.Şıvan’ın kampta kalan arkadaşlarına yardım ettiğini belirtti. Sözlü olarak bana da söyledi, ama isim vermedi.
Derviş Akgül adı etrafında ortaya atılan çeşitli komplo teorileri var. Mesela Sait Elçi ile Kırmızıtoprak arasındaki görüşmelerin, TKDP’li Derviş Akgül, Ömer Turhan ve Şakir Epözdemir’den gizli tutulmasına S.Arik tarafından getirilen açıklama şöyle: ‘İki Sait arasındaki görüşmeler, Güney Kürdistan’a gönderilecek grup ile sınırlıdır. Dr.Sait, Derweşe Sado’nun MİT muhbiri olduğu şüphesinden dolayı, olay gizli tutulmuştur. Yani konu sadece iki Sait arasında görüşülmüştür, diğer TKDP yöneticilerinin bundan haberi yoktur.’ (Arik. Age. S108)
Halbuki Dr.Sait Kırmızıtoprak Antalya ziyaretlerinde Derviş Akgül’ün sağlık sorunlarıyla ilgileniyor. Derviş Akgül ile ilgili söylenenlerin bir çoğunun sonradan ‘üretildiğine’ bir örnektir.
Nazmi Balkaş Dr.Şıvan sonrası partileşme çalışmalarını başlatan kişi. İlk önce yalnız gidiyor, daha sonra ise Ömer Çetin ile birlikte gidiyor. Kemal Burkay’a liderlik teklifi yapıyor. Dolayısıyla Dr.Şıvan’ın ‘Dört yıl siyaset yapmayın tavsiyesine’ uyulduğu sözkonusu değil.
Necmettin Büyükkaya’nın notlarına göre Nazmi Balkaş ile ilişki 1975’e dek devam ediyor.
Necmettin Büyükkaya, 22.01.1976 gününe ait tuttuğu notlarda Soro’nun üyeliğinin dondurulduğunu söylerken bu belgeler konusuna da değiniyor ve şunları söylüyor:
‘ Şu anda Soro dondurulmuş durumda. Bu eşyaları ise Soro burda Partinin temsilcisi iken bir parola ile G..e teslim etmiş. Biz G..E Soro’nun dondurulmuş olduğunu söylemek istemiyoruz. Çünkü Soro ile ana tarafından akrabalıkları var. Soro’dan ise parolayı sormuyoruz. Çalıştığımızı bilmesin diye. O gün akşamleyin Mızgin’e uğradık. O gece onda kaldık. O da Soro ile aralarında olup bitenleri anlattı. Soro son zamanlarda çok sertleşmiş, sağa sola saldırıyormuş. Şıvan benim talebemdi (Birisinin Soro keşke sen Şıvan, Şıvan da senin yerinde olaydı!’ Şıvan’ın ölmesini kastederek) diyormuş.Gurgin ve Abdullatifle Parti’nin herşeyini konuşuyormuş. Onlarda sağda solda gevezlikler yapıyormuş. Gurgin ve Selah için güvensizliğini ve bir nevi düşmanlığını açıkça belirtiyormuş vs.‘ (Kalemimden sayfalar, s185)
EBDUL HEMİD DERWEŞ NE DİYOR?
Suriye Kürd İlerici Demokrat Partisi Sekreteri Ebdül Hemid Derweş ‘Tevgere Kurdi lı Suriya dı bın roniye’ de başlıklı anılarında Said Elçi’nin öldürülmesi olayını ele alıyor (S163-170, Weşanen Deng, Temmuz 2011).
Derweş, Elçi’nin partisinin merkezinden ‘bir kaç kişinin Şıvan, Çeko ve Brusk ile ilişki kurduğunu, partilerinin imhasına yardımcı olduklarını’ söylüyor. Derweş, ‘ Şıvan’ın devrim önderliğinden gördüğü destek nedeniyle Said Elçi 1970 yaz başlarında temsilcisi Mıhemed Qıleban vasıtasıyla bize ‘parti liderliğini bırakmak istediğini, Suriye’ye gelip yerleşmek,Kürd ilerici demokrat partisi üyeleri içinde yaşamak istediğini bildirdi’ dedikten sonra şöyle devam ediyor:
‘1971 Mayıs ayının ikinci yarısının sonlarına doğru Elçi, Mıhemede begé adlı bir arkadaşıyla sınırdan geçip Qamışlo’ya geldi, önce benimle bazı şeyleri konuştuktan sonra Iraq Kürdistanına geçmek istediğini bildirdi. O sırada ben Şam’da idim ve onu göremedim. Mümkündü ki ben onu o zamanda Iraq’a gitmemesi için ikna edebilirdim. Yanında kaldığı Cigerxwin de onun Iraq’a gitmesini istemiyordu. Fakat o (Elçi) Suriye’den ve Türkiye’den bazılarının etkisiyle önünü Iraq’a çevirdi Kelhé köyü üzerinden. Oradan da İsa Suwar’ın üssünün olduğu, Zaxo’nun Bézehé köyüne gidiyor. O zaman elimize geçen bilgilere göre Elçi ve arkadaşı Mıhemede Begé, Zaxo sorumlusu Osman Qazi’nin ayarladığı bir land rover ciple Zaxo-Qumri arasında Şıvan’a gönderilmiş.. Şıvan da onları, Esad Xoşewi’nin karargahının olduğu Qumri’de bir hapishaneye koymuş. Elçi 8-9 gün o zindanda kalmış. Bizim bilgimize göre O, Mıhemedé Begé ve Namık adında bir başka arkadaşları (Abdüllatif Savaş olmalı.Y.K) 06.06. 1971’de öldürülmüşler. Namık’ın günahı oydu ki, Said Elçi onu zindanda görmüş ve Elçi O’nu durumundan bilgilendirmişti. Bu nedenle Namık da, Elçi ve Begé ile birlikte öldürülmüş. Bu çirkin olay Dr.Şıvan, Çeko ve Brusk’un eliyle gerçekleştirilmişti. Bu son zamanlarda ortaya çıktı ki, Devrim Liderliğinin Zaxo ve Behdinan sorumluları ‘Said Elçi Kürdistan’a hiç gelmemiştir’ diyorlarmış. Fakat halkın zorlaması ve isteğiyle, bizim ısrarlarımız nedeniyle ‘Doğrudur, Said yanımıza gelmiş,ama Hakkari bölgesinden Türkiye’ye dönmüş. Sonra ne olmuş bilmiyoruz’ demeye başladılar. Bu nedenle Devrim Liderliğinin sorumlularının söyledikleri hakkında şüpheler doğdu ve Elçi’nin öldürülme haberi yavaş yavaş yayılmaya başladı. Biz de Elçi ve arkadaşının öldürülmesi üzerine parti olarak bir bildiri yayınladık. (Bu bildiri 17 Temmuz 1971 tarihinde yayınlanıyor.Y.K.)(..) Bu bildirimiz üzerine bazı TKDP’liler yerlerinden kımıldamaya başladılar ve gerçeğin ortaya çıkması için Devrim Liderliğine başvurup sekreterlerinin öldürülme şeklinin ortaya çıkarılmasını istediler. (..) Gelişmeler, Devrim Liderliğinin bazı sorumlularınn da bu öldürmelerde elleri olduğunu gösteriyor.(...) Şıvan’ı yakından tanıyan birisi olarak,o çok sert ve katı biriydi. Bireycilik onun kulaklarına kadar yetişmişti.(..) Türkiye Kürdistanında meydanın kendilerine kalmasını istiyordu.(..) Bu tür şeyler marksist leninistlere yabancı bir şey değildir.(..) Bir gerçek daha vardır ki, o da şudur. Said Elçi’nin öldürülmesinin arkasında Türk MİT’i vardı. Onlar çoktan beri O’nun peşindeydiler ve ondan kurtulmak için fırsat kolluyorlardı ve bu milletin içinden çıkan bazı hainler tarafından bu şekilde öldürüldüler.’
H.Dewreş’in Şıvan’a yakıştırdığı ‘MİT ajanı’ doğru değildir. Benzer görüşlerini Diyarbekir’e geliş gidişlerinde de açıklamıştı. Ama bu iddiadan öte bir iftiradır da kanımca. Şıvan’ın yanlışını mahkum etmek için böyle maksadını aşan bir suçlamaya gerek duymamalıydı. Ayrıca onların bildirisinden önce
Derviş Akgül ve Şakir Epözdemir Elçi’nin akıbetini araştırmaya başlıyorlar. Ama Hemid Dewreş’in bildirileri Barzani’nin insiyatif almasında rol oynamış olabilir.
**
MAHMUT LEWENDİ’DEKİ BELGELER
Dr.Şıvan ve partisine ait belgelerin bir kısmı Şervan Büyükkaya tarafından yayınlandı. Necmettin Büyükkaya’nın notlarından oluşan ‘Kalemimden sayfalar’ önce Stockholm’de yayınlandı. Daha sonra Türkiye’de genişletilmiş bir baskısı da Vate yayınları tarafından yayınlandı. Necmettin Büyükkaya’nın notlarında bu belgelere ve bilgilere ilişkin anlatımlar yer alıyor. Büyükkaya ‘bu belgeler hakkında Ala Rızgari ve İbrahim Güçlü’ye’ yönelik olarak suçlamalar yapıyor. Bunun üzerine İbrahim Güçlü’nün de cevabi yazıları Armanc gazetesinde yayınlandı. 1989 yılından itibaren İbrahim Güçlü ile bu konuları bir çok defa ayrıntılı olarak konuştuk. 1989 yılında İbrahim Güçlü Tevger adına Londra’ya geldi. Kendisiyle Necmettin Büyükkaya hakkında konuştuk. Büyükkaya’nın grubu ile Ala Rızgari’nin neden birlşemediğini sordum. İbrahim Güçlü, Necmeddin Büyükkaya’yı seviyor ve saygı duyuyordu. ‘Sınırları bir kaç defa birlikte geçtik. Hep o en önde geömek isterdi. Bir yerde yemek yiyecek olsak mutlaka o ödemek isterdi.’ Gibi onore edici şeyler söyledi. Dr.Şıvan’a ait belgeler konusunu konuştuğumuzda ise Güçlü’nün şöyle söylediğini çok iyi hatırlıyorum:’ Bazı mektupları birlikte okuduk. Neco sanki bunları ilk defa okuyordu. Renkten renge giriyordu okudukça. Çünkü Said Elçi Doktor’un partisinin aldığı bir kararla öldürülmüştü. Biz emanet ettiği bazı kitaplar vardı. O arkadaşamızın yanlış bir tasarrufta bulunacağını sanmıyorum. Neco’ya da söyledim. Eğer kayıp kitaplar varsa bunları da Türkiye’den getirtmeye çalışacağımzı söyledim.’
Necmettin Büyükkaya’dan kardeşi Şervan Büyükkaya’ya aktarılan belgelerin yanısıra Mahmut Lewendi’de olan belgeler, Dr.Faik Savaş’ta olması muhtemel belgeler ve daha başka kişilerde olması muhtemel belgeler var.
Bu belgelerin son partisine ulaşan Mahmut Lewendi sözkonusu belgeleri 1993 yazında Hesen Hişyar’ın evinde oğlu Gurgin’den alışını şöyle anlatıyor:
‘ 1993 yazında Mümtaz Aydın ile Suriye’ye gittik. Yaklaşık üç ay orada kaldık. (..) Necmeddin Büyükkaya’nın ‘Kalemimden sayfalar’ı okuduktan sonra Dr.Şıvan ve arkadaşlarının birçok şeyinin Suriye Kürdleri yanında, özellikle de Hesen Hışyar’ın yanında kaldığını anlamıştım. O’nu da ziyaret ettik ve biz Dr.Şıvan’ın bütün belgelerini oğlu Gurgin’den aldık. Bize verdiklerinin çoğu Şıvan’ın şahsına aitti.’ (Mahmut Lewendi, Çıra, Zıvıstan 1996)
Mahmut Lewendi bu yazısında Doktor’a ait pasaporttan bahsediyor. S.A.Arik bu konuda şunları öne sürüyor:
‘Dünya Sağlık Örgütü’ ile ilişkiye geçen Dr.Sait bu kanal vasıtasıyla ihtisas sınavına girmeyi organize eder. Sınav, Atina’da yapılacaktır ve Dr. Sait’in pasaport alması gerekir. Pasaport için başvuruda bulunur, kendisine yurt dışına çıkma yasağı olduğu söylenir. Sonra Isparta’daki tanışıklığından yararlanıp, Demirel (Hacı Ali Demirel pasaport almasına yardımcı olur) ailesini devreye sokarak pasaport alan Dr.Sait, uçakla Atina’ya gider. 13 Eylül 1968’de sınava girer ve Kanada’da ‘Beyin cerrahisi’ adlında ihtisas yapma hakkını kazanır.
Dr. Sait bütün bu başvuru ve iletişimi, Türkiye’de askeri silah ve mühimmat ihalelerine giren, Ankara’da faaliyet gösteren bir İtalyan şirketi olan ‘Pantürk’teki teleks vasıtasıyla yapar. Bunları sağlayan da ‘Pantürk’te çalışan Doktorun yakın köylüsü olan Kemal Tugrul’dur. O dönemde böyle bir iletişim çok az şirkette vardır. Bütün bunlar şirket yönetiminin izni dışında yapılmaktadır. Zira şirket devlet ve genelkurmayla iş yapmaktadır. Böyle bir şeyin duyulması şirket açısından kötü sonuçlar doğurabilir.’ Age. (Arik.S110)
BAYKARA’NIN BELGELER KONUSUNDA GÖRÜŞLERİ
Dr.Şıvan geleneğinden gelen Mehmet Celal Baykara Dr.Şıvan hakkında yazdığı bir yazıda sözkonusu belgelerden de sözediyor. İlgili yazısında şunları yazıyor:
‘Yukarıda da belirttim, Dr.Şıvan’ın Kürt muhafazakar çevreleriyle ilişkisi devam etmiş, bu Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi’nin Antalya yargılamaları sırasında ete kemiğe bürünmüştür. Doktor’un Harbiye tutukluluğu döneminden arkadaşı Sait Elçi Antalya’da tutukludur ve TKDP davasından yargılanmaktadır. Doktor Isparta’da görevli olduğundan sık sık Sait Elçi’yi ziyaret eder ve bu ziyaretlerinde tek konu Kürtlerin anti sömürgeci mücadelde örgütlenmeleridir. (..) Doktor 70’li yıllara yaklaşıldığında sosyalist düşünceyi benimsemekle beraber, muhafazakar Kürtler ile çalışmanın gerekliliğine inanmış, Kürdistani ve milli duruşu gereği TKDP ile çalışmaya başlamıştır. Ancak çok doğaldır ki Doktor ile TKDP arasında görüş farklılıkları mevcuttur. Doktorun mücadeleci örgütleyici ve savaşçı tavrı TKDP tarafından yadırganmıştır. Kısaca Doktor TKDP’ye sığmamış ve büyük gelmiştir. TKDP alışkanlığı gereği Irak Kürdistan Demokrat Partisi’nin bir şubesi gibi çalışırken, Doktor bir taraftan da yeni bir partinin de çalışması içerisindedir. Daha sol ve savaşacak bir parti. 1983 yılında Qamışlo’da bulunduğum bir zamanda, örgüt evimize Doktor’un arkadaşları olmamın münasebetiyle Doktor’a ait bir bavul getirmişlerdi. Bavulun içindekilerini görme ve inceleme şansım oldu. İçi tam savaş hazırlıkları ile dolu askeri haritalar ve savaş araçlarını kullanma talimatlarıyla doluydu. Ayrıca Doktor’un not ve randevularını gösteren Ece Ajandası mevcuttu. Ayrıntıya girmeyeceğim, bunlar Doktor’un neler yapmak istediğini zaten anlatıyordu. Doktor, TKDP adına Güney Kürdistan’da eğitim kampı kurar. Ancak bu sırada genel sekreteri olduğu, Haziran 1970 yılında kurulan, Türkiye’de Kürdistan Demokrat Partisi’nin örgütlenmesine de devam etmektedir. Bu partinin varlığından Sait Elçi ve arkadaşlarının haberi olmuştur ve bu ikili sorunun çözümü için görüşmeler başlar.’ (Baykara, Dersim gazetesi, 23 Kasım 2020)
BELGELER VEYA ARŞİV:İBRAHİM GÜÇLÜ’NÜN GÖRÜŞLERİ
Yukarıda da değinildiği üzere Şıvan ve arkadaşlarına ait arşiv veya belgelerin bir kısmı Necmettin Büyükkaya tarafından İsveç’e götürülüyor. Bir kısmı ise daha sonraları Mahmud Lewendi tarafından Suriye’den alınıp İsveç’e götürülüyor. Şervan Büyükkaya’nın abisi Necmettin Büyükkaya’ya ait notları ‘Kalemimden sayfalar’ olarak kitap haline getirdi. Necmettin Büyükkaya’nın bazı notları nedeniyle İbrahim Güçlü o zaman Armanc gazetesinde (1993, 136 ve 137.sayı) Büyükkaya’nın görüşlerine karşılık cevap verdi. İbrahim Güçlü sözkonusu belgeleri Büyükkaya ile birlikte okuduklarını anlattığı yazısında şöyle diyor:
‘Said Elçi ve Dr.Şıvan olayından sonra Türkiye’de Kürdistan Demokrat Partisi (T-KDP) sorumluları Qamışlo’ya gelip parti arşivini bir dostuma bırakmışlar.
(..)
‘1980 yazında ben ve o (Necmeddin Büyükkaya) Qamışlo’ya gidip bir dostun evine misafir olduk. O dostumuz, Dr.Şıvan’ın arkadaşlarının dostuydu ve Türkiye’de akrabaları da vardı.(..)O zamanın T-KDP sorumluları parti arşivini o dostumun yanında bırakmışlar ve o da yıllarca korumuş. Yıllar geçince emaneti bırakanların arkadaşlarının bunu almayacağına kanaat getirince ben ve Necmeddin’e teslim etmek istedi. Ben kendimi o arşivin sahibi olarak görmediğim için arşivi almadım. Ama Necmeddin kendisini sorumlu hisettiği için aldı. Ama belgeler içinde bir eleme yaptı. Gerekli belgeleri aldı. Diğerlerini ise bıraktı. Sonradan o belgeler de Mahmud Lewendi tarafından alınıp yayınlandı İsveç’te.
(..)
Önce,Necmeddin o belgeleri gözden geçirdi. O belgeleri okurken rengi değişiyordu. O zaman anladım ki belgelerin içinde çok önemli ve ilginç bilgiler vardır. Daha sonra, onun isteği üzerine ben de o belgeleri okudum. Bu belgeler içinde çok önemli üç belge vardı. Bunlardan açıkça bahsedeceğim. Ama önce iki-üç şeyi açıklığa kavuşturmak istiyorum. Çünkü, bu benim Necmeddin’e karşı da tarihi bir sorumluluğumdur.
1-Ben orada anladım ki, necmeddin’in, Said Elçi2nin öldürülme kararından haberi yoktur. Çünkü o Said Elçi’nin Şıvan tarafından öldürüldüğüne inanmıyordu. O, varolan belgeleri okyunca şaşırıp kaldı.
2-Biz olay ve belgeler üzerine konuştuk. Ben, ‘Said Elçi ve Dr.Şıvan olayı hakkında tarihi bir sorumluluğa ve imkanlara sahiptiniz. Ama siz bu sorumluluğu yerine getirmediniz. Siz bu çabanızla da Said Elçi ve Kürd hareketine karşı günah işlediniz. (..)Senin bu belgeleri yayınlaman ve dağıtman gerekir.
3-Ne yazık ki, bir süre sonra Necmeddin’in tututmunda değişiklik meydana geldi. Sorumluluktan kaçmak için bu belgelerin çalındığını iddia etti. O’na göre, bu belgeleri çalan, ya ben ya da arkadaşlarımdı. Eğer o belgeler benim elimde olsaydı, ben, biz bunları yayınlardık şidiye kadar. Ya da o zaman yayınlardım.
4-Ben bugün inanıyorum ki eğer Necmeddin sağ olsaydı, bu münakaşalardan sonra vicdanı elvermez bu belgeleri yayınlardı.
5-Bu belgeler Necmeddin’in arşivindedir. O’nun arşivi de İsveç’teki kardeşinin yanındadır. Kardeşi o arşive dayalı olarak bir kitap yayınladı.
Bu belgelerin içeriği neydi?
Bu belgeler benim elimde olmadığı için ben geneli hakkında bilgi vereceğim. Ben üç belgeden sözedeceğim.
1-Brusk tarafından yazılan broşür
Brusk o zaman parti kadroları için bir broşür yazmış ve bu broşür 30-40 sayfadır. Broşürde Türk devletinin ordusu ve bürokrasisi analiz edilmektedir. O broşürde PDKT ve Said Elçi’nin devlet ve istihbaratı ile ilişkisi ele alınmaktadır.Bunu da ustalıkla yapmaktadır ve bunu o zaman Necmeddin Büyükkaya’nın dikkatini buna çekmiştim.
2-Polit Büro kararı
Said Elçi’nin öldürülme nedeni iki-üç sayfalık bir el yazısıyla yazılmıştı Bu el yazısı, Necmeddin’e göre Dr.Şıvan’a aitti. Çünkü Çeko ve Brusk’un yazısını tanımıyordu. Said Elçi’yi öldürme kararının altında Dr.Şıvan, Çeko ve Brusk’un imzaları vardı. Aynı belgede said Elçi’nin öldürülmesine muhalefet eden kişilerin el yazısı vardı.Bu muhalefet edenlerin bunu, Said Elçi’nin öldürülmesinin ortaya çıkmasından ve Şıvan, Çeko ve Brusk’un tutuklanmasından sonra yazdıklarına kanaat getirdim. Bu karara karşı çıkanlar aklımda kaldığı kadarıyla Mela Mahmut Okutucu, mela Abdülkerim Ceyhan, Soro (Nazmi Balkaş) ve Kurdo (Ömer Çetin)’di.
3-Soro’nun mektubu
Said Elçi’nin öldürülmesi ve Dr.Şıvan, Çeko ve Brusk’ın tutuklanmasından sonra Soro Otonomi liderliğine (IKDP) bir mektup yazmıştı. Bu mektup da el yazısıyla 3-4 sayfaydı. Soro hayatta olduğu için ona sorulabilir.Çünkü bu da Soro için tarihi bir sorumluluktur. Mektupta şunlar dile getiriliyordu:
a-uzun uzadıya Said Elçi övülüyor, Said Elçi’nin Türkiye’deki Kürd hareketi üzerindeki etkisi anlatılıyordu. Şıvan’ın öldürülmesinden duyduğu üzüntüyü de anlatıyordu.
b-Şıvan’ın negatif özelliklerinden bahsediyordu.
c-Olayı komünist bir plana bağlıyordu ve Dr.Tarık Ziya Ekinci, Canip Yıldırım ve Naci Kutlay’ın adlarını veriyordu. Soro mektubunda Şıvan ile bu komünistlerin ilişkisi ele alınıyordu. Şıvan’ın blierek Komünistler tarafından gönderildiği ve bu plan sonucu Said Elçi’nin öldürüldüğü yazıyordu. Bana göre, İdris Barzani ve Otonomi liderliği enzdinde ‘said Elçi’ninöldürülmesinin komünistlerin planı sonucu olduğu’ sonucuna bağlanması, Soro’nun bu mektubu nedeniyledir.’ Var, sayı 7,hejmar 7,Kuştına Seid Elçi U Dr.Şıvan, S.117,2005)
**
Güçlü’nün bahsettiği Soro’nun mektubu ise şu ana dek yayınlanmamıştır.
Şıvan, Nazmi Balkaş, Ömer Çetin’e ait arşivin veya yazışmaların Suriye’de uzun bir süre elden ele geçtiği anlaşılıyor. Baykara’nın önüne de bir bavul olarak konuluyor. Nazmi Balkaş, Dr.Naci Kutlay’a bunları Necmeddin Büyükkaya’ya teslim ettiğini söylüyor. Bu konuda söylenenlerin hiç biri bir diğerini tutmuyor.
Şerwan Büyükkaya ve Mahmud Lewendi’de olan belgeler daha sonra bir komisyona teslim ediliyor. Bu komisyonda yer alan kişiler Lütfi Baksi, Said Aydoğmuş, Mahmut Lewendi, Vildan Tanırkulu ve Şerwan Büyükkaya’dır.Görüleceği gibi bu komisyonda bağımsız kişiler yoktur. Lütfi Baksi , Şıvan’ın kampında bulunan, partisine üye olan bir kişidir. Geriye kalan kişiler ise Şıvan’dan sonraki Şıvancı örgütlenmelerde yer almış kişilerdir. Komisyonun incelediği bu arşiv daha sonra Almanya’da Süleyman Ateş’e teslim ediliyor. Bu arşivle ilgili tutulan bir envanter var mı bilinmiyor.
Sen, Sahin Veli, Metin Esen ve 11 diğer kişi
1 Paylaşım
Beğen
Yorum Yap
Paylaş

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder